Paylaş :

ONUR DAYLAN: HALİL İBRAHİM SOFRASI BİR ÜTOPİK VE DİSTOPİK İŞTAH

ONUR DAYLAN: HALİL İBRAHİM SOFRASI BİR ÜTOPİK VE DİSTOPİK İŞTAH
ONUR DAYLAN: HALİL İBRAHİM SOFRASI BİR ÜTOPİK VE DİSTOPİK İŞTAH

Ütopya… İnsanlar için vaat edilen yeni topraklar, yeni bir cennet belki de. Ulaşmak istediğimiz, herkesin mutlu, müreffeh olduğuna kanaat getirdiğimiz bir toprak. Bu ülke Thomas More (1478-1535) tarafından hayâl edildi. Dönemi itibarıyla yankı uyandırdı, birçok ardılına ilham verdi.More’un hayal ettiği sofrayı acaba Barış Manço’nun Halil İbrahim sofrasında bulabilir miyiz? Orada anlatılan sofra ütopik mi, distopik mi? Yoksa hayatın (anın) bizzat kendisi mi? Önce Ütopya’ya ve onu yazan More’un parlak ve fırtınalı yaşantısına göz atmak fayda var.

ONUR DAYLAN: HALİL İBRAHİM SOFRASI BİR ÜTOPİK VE DİSTOPİK İŞTAH

More yargıç bir babanın oğlu olarak doğar ve yetişmesi için dönemin Kardinali Morton’a verilir. Bu iki kişi More’un kişiliğine ciddi şekil verir. Bunlardan ötürü yargıç olur, hem de mütedeyyin bir yargıç. Yeteneği, dürüstlüğü ile çok hızlı yükselir ve 23 yaşında baroya, 25 yaşında da parlamentoya girer. Aşırı dürüst kişiliği ile başı hep yöneticilerle sıkıntıya girer ancak bu özelliği ile halkın gönlünü ve takdirini kazanır. VIII. Henry bir süre sonra kendisini danışman olarak atar. Gönülsüz başladığı bu görevde kralın O’na artan sevgisi ile durmadan yükselir. 1521’de şövalye ünvanı verilir, 1523’te Avam Kamarası’nın başkalığına getirilir, 1529’da ise en üst devlet görevi sayılan “Lord High Chancellor” seçilir. Artık Kralın vicdanının bekçisidir fakat Avrupa’yı kasıp kavuran mezhep savaşları ve Reform hareketlerinin de etkisiyle tek bir konu hem İngiltere’yi hem de More’un hayatını değiştirecektir: Aşk.​

Vefat eden ağabeyinin eşiyle siyasi nedenlerle evlenen ve tahta geçen VIII.Henry, Anne Boleyn’e aşık olur. Katolik yasalarına göre boşanması mümkün değildir, ancak kral inatçıdır. Bir emir çıkararak Papalığa karşı çıkar ve kilisenin tüm mallarına el koyar, kendini İngiltere Kilisesi’nin başı ilan eder. İnançlı Katolik More buna tepki göstererek sağlık durumunu bahane edip görevden çekilir. More’un daha önce evlenmesine karşı tutumunu unutmayan Anne Boleyn ve Kral bir şekilde More’u suçlarlar, temize çıksa da hapse atılır. Ancak kumpas sürer ve 1535’te ölüm cezasına çarptırılır ve öldürülür.

Utopia işte bu şartlarda yazılmıştı. More hayali kahramanı (aslında kendisi) Hythloday ile bir yolculuğa çıkar. Öncelikli amaç savaşlarla yorgun Avrupa coğrafyasının ve kokuşmuş sistemin durumunu belirtmektir, ilk bölümde sistemin eleştirisi ve Utopia’ya ulaşma macerası vardır.İkinci bölümde ise kusursuz devletin işleyişi, bireylerin görevleri detaylı bir biçimde anlatılır. Kadın-erkek eşitliği, sosyal (ve hatta sosyalist) devlet kavramı vurgulanır. Konumuz gastronomi olduğu için o alana dönelim.

ONUR DAYLAN: HALİL İBRAHİM SOFRASI BİR ÜTOPİK VE DİSTOPİK İŞTAH

More’un yaşadığı dönemde gıda üretimi ve paylaşımı oldukça dengesizdir. Yoksul kesim az ürünle kötü beslenirken, varsıl kesim bolluk içinde israf ederek yaşamaktadırlar. More her ne kadar varlıklı bir kesimi içinde doğmuş ve büyümüşse de yoksul kesimin ürettiği gıdadan pay alamamasını fark etmiştir. Sınıf farklılıklarının olmadığı, israftan kaçınan Utopialıların yemek tasvirleri şöyledir:“…halkevlerinde güzel ve lezzetli yemekler hazır dururken, evde uğraşa uğraşa kötü bir yemek pişirmek düpedüz saçma sayılır.””… erkekler duvardan yana otururlar, kadınlar karşılarındadır.”“… Syphogrant (baş yönetici) ve eşi yemek odasının bir ucundaki baş masanın ortasında otururlar. Çünkü oradan bir bakışta herkes görülebilir. ”“… sofraya gelen her yemek dört kişiliktir… Onların her iki yanında gençler, gençlerin yanında da yaşlılar oturur. ”“…. Bir konuşma konusu bulurlar…. Delikanlıları seve seve dinlerler.”“…. Her zaman müzik vardır akşam yemeklerinde…. Evet, sofradakilerin keyiflenmesi için ellerinden geleni yaparlar.”Çok önemli bir vurguyu da altına ve mücevherata yapar. Onları Utopialıların gözünde değersizleştirir: “…. Yiyeceklerini ve içeceklerini topraktan ya da camdan güzel biçimli ama az değerli kaplara koyarlar; altın ve gümüşüyse ortak evlerde olsun, özel evlerde olsun, en bayağı işlerde kullanırlar. ” 

Dinine bağlı bir Katolik olarak More’un ahlâk anlayışını Utopia’da kolayca görürüz. Bu ahlâk anlayışında laik yansımalar da kolaylıkla fark edilebilir. More’un yukarıda yaptığı tasvirlerin İbrahim’in sofrasında da gözlemlenmesi ilginçtir.

İbrahim Peygamber üç büyük semavi dinin “büyüğü” olarak her üç dine de yön vermiştir. Her misafirin buyur edildiği (hatta inanmayanların bile) bulunduğu, herkesin “nasibine düşenle doyduğu” bir sofradır O’nunki. Tıpkı More’un masasındaki gibi büyükler, küçükleri dinler; sofradakiler israftan kaçınır ve tevazu esastır.More’dan sonra da nice ütopyalar ve distopya kurgulandı. Her sanatçı More gibi kendi ütopyasını sundu insanlığa. Niceleri kâğıda yazıldı, niceleri şarkılara; niceleri film oldu, niceleri ise bir tuvalde hayat buldu. En ilginç ütopya yolculukları ise “saykedelik rock” müzisyenlerinin oldu.

60lar ve 70ler çok da doğal olarak ütopya fikrinin yeniden filizlenmesine yol açtı: Olası nükleer savaşın yaratacağı felâket distopyası, Sovyetler Birliği’nde sansür ve baskı ile yaşanan fiili distopya, Birleşik Devletler’de casusluk korkusu, ırkçılık ve kapitalist dönüşümün ilk sancıları ile yaşanan bir distopya. Çiçek Çocuklar tam da bu distopik dönemde barış dilekleri ile “ütopik bir dünya” hayal ediyorlardı.

Saykedelik Rock ise Beat Kuşağı ve buna eklemlenen temalardaki halüsinojen ile kaçışın müzikal yansıması olmuştur. Müzik yapımında kullanılan bu maddeler ile kâh “sarı denizaltılara” binildi, kâh “bir tabak dolusu sırlar” yenildi. Çiçek Çocukların mistisizme (ve tabii afyona) doğru giden yolu Nepal’e idi. Ama bu yol İstanbul’dan da geçer; nice giden, geldiğinde ülkenin müzisyenini de etkilemiştir. Rock eleştirmeni Güven Erkin Erkal durumu şu şekilde özetliyor: “ O dönem bu yolcuğa çıkanlar Sultanahmet’te yaşdaşları ile kültürel etkileşimde bulunuyorlardı. Kaftanlar, yerel enstürmanlarla müzik… Buradan her iki taraf da faydalanıyor.” Anadolu Rock’ın doğuşu da bununla filizleniyor, 1965 Hürriyet Altın Mikrofon yarışması ile boy atıyor. Artık bu toprakların müzisyenleri bu toprakların temalarını Batı Müziği formunda işlemeye başlamıştır.Barış Manço da bu türün ülkemizdeki en önde gelen seslerinden biridir. Cem Karaca’daki politik dil, Erkin Koray’daki saykedelik izler Manço’da yoktur. Ancak ülkeyi gezerken, okurken, dinlerken halk deyişlerini, şiveleri, atasözlerini kullanma konusunda ustadır. Kurtalan Ekspres’in kurucularından Ahmet Güvenç, Manço’nun bir sırrını bizimle paylaşarak bu şarkı sözlerinin nasıl yazıldığını aydınlığa kavuşturuyor: “Barış Anadolu turnelerinde mutlaka defter taşırdı. Sofralarda, köy kahvelerinde duyduğu ya da gözlemlediği her konuyu deftere yazardı. Birçok şarkıyı bu notlarla derlemiştir.”Manço’nun bu şekilde derlediği şarkılardan mı bilemiyoruz ama “Halil İbrahim Sofrası” her ne kadar 1983 yılındaki albümünde yer alsa da kullandığı semboller ve müzikal dili ile farklıdır. Herkesin eşit, aza kanaat eden o sofrada mesajları vardır: “Kapağı ver, kulbu al, kurbanı hiç soran yok” : Bir pay alma kavgası; yemekte ve hayatta.“Kimi tatlı peşinde, kimininse tuzu yok”: Halil İbrahim Sofrası’nda olmaması gereken bir eşitsizlik. Kimi daha fazlasının peşinde, kimi yokluk içinde.

“Barış der her bir yanın altın, gümüş taş olsa; dalkavuklar etrafında el pençe divan dursa, sapa kulba, kapağa itibar etme dostum. İçi boş tencerenin bu sofrada yeri yok.” Tıpkı Htyhloday (yani More) gibi Barış Manço da ütopyadadır, oradan anlatır bize. Bu ütopyada değerli ürünlere itibar yoktur, akla itibar vardır. İçin boş ise sofrada yer alamazsın.

ONUR DAYLAN: HALİL İBRAHİM SOFRASI BİR ÜTOPİK VE DİSTOPİK İŞTAH

Manço tıpkı Utopialılar gibi “alnı açık gözü toklar”ı baş köşeye çağırır. Manastır yaşamına hayranlık duyan More gibi Barış Manço da nefsine hakim olanların itibarlı olacağını söyler.Barış Manço’nun bu şarkısı More’un masası gibi ütopik midir? Kısmen. Yazıldığı dönemi dikkate alınca yozlaşmışlığa ve distopyaya karşı bir ütopyayı arıyor Manço tıpkı More gibi, tıpkı More gibi ahlâklılara nasihatta bulunarak. Ama görünen o ki Halil İbrahim Sofrası distopik bir masa, eşitlik yok, tevazu yok; tıpkı hayatın kendisi gibi; ortada bir tencere boş mu dolu mu bilen yok.

Thomas More Utopia, çev.Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, Mîna Urgan. İş Bankası Kültür Yayınları, Mart 2010.

Onur Daylan; WSET2 sertifikalı bir yeme içme meraklısı bir pazarlama uzmanı. Halen Kök Projekt’te yeme içme, sürdürülebilir gıda üzerine içerik üretiyor.

* Bu yazının genişletilmiş İngilizce versiyonu Kök Projekt tarafından 2-8 Aralık 2016 tarihlerinde gerçekleşen Avustralya Gastronomi Sempozyumu’nda sunulmuştur.

Onur Daylan
Onur Daylan

Pazarlama Uzmanı

İlginizi Çekebilir

Nespresso
Nude
Nude
IWSA Logo