Paylaş :

TARİHTEN MEYHANELER

TARİHTEN MEYHANELER

Agora Meyhanesi, sf:19

İstanbul’un en eski semtlerinden Balat’ın tarihi çarşısı Leblebiciler Sokağı’nda yer alan ünlü meyhane. Antik Yunan’da kentle ilgili bütün önemli kararların alındığı, bütün sokakların buraya çıktığı meydana agora denirdi. Haliç’e bakan Agora Meyhanesi de Balat’ın bütün sokaklarının çıktığı yerde, agoranın göbeğindeydi. 1890 yılında Kaptan Asteri tarafından açıldı. Ardından oğlu Stelyo’ya geçti.

Lambo meyhanesi: (Alaylılar akademisi), sf:29 & 345

Beyoğlu Balıkpazarı’nda, Nevizade Sokağı 13 numarada, mekâna adını veren Mösyö Lambo’nun işlettiği efsanevi meyhane. Bir tramvay büyüklüğündeki, ayakta en çok 10-15 kişinin sığabildiği bu küçücük meyhane 1940’lı ve 1950’li yıllarda ünlü şair, yazar, ressam, tiyatrocu, gazetecilerin, sanat heveslisi üniversitelilerin uğrak yeri, müdavimlerden Mücap Ofluoğlu’nun ifadesiyle bir bohem laboratuvarıydı. Rifat Ilgaz bu mekân için ‘’Orhan Veli’nin Türk edebiyatına olamasa da Türk edebiyatçılarına armağan ettiği bir köşeydi Beyoğlu’nda Lambo’nun meyhanesi…’’ diyecektir.

Kimdi Lambo’nun müşterileri? Burada bazı tanıklıklara başvurmak yararlı olacaktır: ‘’Lambo’nun meyhanesi bir ‘alaylılar akademisi’ idi. Bu ‘akademinin üyeleri arasında Mücap Ofluoğlu, Sait Faik, Sait Maden, Suavi Koçer, Can Peker, Mim Uykusuz, Haluk Yetiş, Mümtaz Ener, Muazzez Arçay, Sadri Alışık, Zenne Necdet, Münir Özkul, Nihat Ortaç, Fikret Andoğlu, Kadıköylü Rıza, Aganta İlhami Güneysu, Naim Alaybeyoğlu da vardı ve bunların, bu ilginç dostların hepsi ve daha başkaları da olmak üzere, bu küçücük dükkana sığardık’’ (Afif Yesari) 

Altıparmak Sami’nin Yeri, sf:38

1970-80’li yıllarda eski Beşiktaşlı futbolcu Sami Altıparmak tarafından işletilen Sultanahmet’teki meşhur meyhane. Ayasofya’dan Gülhane’ye inerken sağdan birinci dükkândı, Yerebatan Sarnıcı’nın tam karşısına denk düşüyordu. O yıllarda basının merkezi konumundaki Cağaloğlu’na yakınlığı nedeniyle bilhassa gündüz vakti gazetecilerin kaçamak yaptığı bir yerdi. Ancak ayakaltı olduğu için müşteri profili çok değişik ve renkliydi. En sadık müşterisi son hattat Aytaç’tı. Zaman zaman Galatasaray’ın ünlü amigosu Karıncaezmez Şevki, Cahide Sonku, İslam Çupi, Galatasaraylı sol açık Turan da buraya takılırdı. Altıparmak Sami müşterilerle başa baş rakı içerdi, Cahit Sıtkı Tarancı’nın Abbas şiirini okurdu. 

Aslan Yasef’in Yeri, sf:63

İzmir İkiçemelik’teki Havra Sokağı’nda bulunan eski meyhane. Yasef’in salaş halk meyhanesinden sardalya, ızgara ve anason kokuları fakir mahalleye buram buram yayılırdı. Paranın para olduğu devirde on çeşit meze ve bir karafaki rakı sadece iki buçuk liraydı. 40’ların sonunda İsrail’e büyük göç başladığında, Yasef önce ailesini oralara gönderdi, sonra ansızın dükkânı bir tavukçuya devredip ardında koca bir boşluk bırakarak kendi de gitti. Tarık Dursun K. ‘Bir Zamanlar Bir Kent’ öyküsünde meyhanenin gediklilerini şöyle sıralıyor: ‘Otobüs şoförü Emin ağayla biletçi Hasan, dökümcü Kirkor, hakkâk Muzaffer usta, kalfası Remzi, Karşıyakalı Etem, Bucalı Hasan, fırıncı Tanko…’ Aslan Yasef’in Yeri’yle ilgili bir anı da gazeteci Besim Akımsar’dan : ‘Yasef’in meyhanesinde, işinden kovulmuş bir işçi içki içiyordu. Efkârlı işçi Yasef’i masasına çağırdı. Onca işini bırakıp Yasef de masaya oturdu. Birlikte içip dertleştiler. Ben de yan masadan onları izliyordum. İşçi kalkıp giderken hesabı vermek istedi. 

Bedros’un Meyhanesi, sf:94

1930’larda Beyoğlu Asmalımescit’te sade vatandaşa hizmet veren nezih meyhane. Müdavimleri arasında mahalle esnafı, boyacı Hasan, Bristol Oteli resepsiyon memuru İvo, tüccar Ragıp Bey, terzi Şakir, enspektör Niyazi Bey, demirci İbrahim, sivil giyimli sıska polis Hikmet, şef Seyfo vardı… Asmalımescit Sokağı’yla, Asmalı Mezarlık Sokağı’nın kesiştiği yerdeki Sütçü Toma’dan önceydi. Ön cephesi mavi boyalıydı. Dışardan bakıldığında tüneli andıran, dar cepheli, uzunca bir dükkandı. Girişte sol tarafta önünde yüksek tabureleriyle çinko kaplı L biçiminde bir bar tezgâhı, geri kalan bölümdeyse masalar bulunmaktaydı. Meze olarak topik, pilaki, midye tava, midye ve yaprak dolması, kapının önündeki camekânda lakerda satan Musevi’den alınan lakerda, kışın içine limon sıkılmış tahin helvası ve leblebi verilirdi. 

Kısa boylu, simsiyah gür saçlı, yusyuvarlak yüzlü bıyıksız, güleryüzlü Bedros, tezgâhın arkasında gidip gelirdi. Sevip saydıklarının hesaplarını tutar kimsenin borcunu yüzüne vurmazdı.

*Behzat Üsdiken, Pera’dan Beyoğlu’na 1840-1955

Bulgar’ın Yeri, sf:127

Yeşilköy’de, iskele yakınındaki Çamözü Sokak’ta asırlık meyhane. Makedon göçmeni Yorgi tarafından kuruldu. Balıkçıların, avcıların, Krepen Pasajı’na adını veren Crespin ailesi ve Halit Ziya Uşaklıgil gibi Yeşilköylülerin uğrak yeriydi. Sokakta masaları vardı ve sokağın üstü asmayla kaplıydı. Bu ona özel bir şiirsellik katardı. 1930’larda şöhreti semt sınırlarını aştı. Fasulye pilakisi, turşusu ve kendi imalatı olan şarapları dillere destandı. Atatürk Florya Köşkü’ne geldiğinde, buradan sefer tasında yemek aldırtılırdı. Gizemli, loş camekânında şarap ve bir salkım üzüm duran bu küçük ama ferah meyhaneyi uzun yıllar Yorgi’nin oğlu Todori işletti. 90’ların sonunda kapanan mekân, Todori’nin 2009’daki ölümüyle tarih oldu.

*Turgay Tuna, Deniz Feneri’nin Işığında Ayastefanos-Yeşilköy

Celal’in Meyhanesi, sf:138

İzmir, Karşıyaka’da, Celal Erdoğanlar'ın kurduğu 60’lı yılların ortasına kadar varlık gösteren popüler meyhane.

O zamanlar adı Kemalpaşa Sokağı olan Çarşı Sokağı’nda tren yolu istikametinde sağ kolda şimdiki, Özsüt’ün yerinde birkaç basamak merdivenle çıkılan üstü sarmaşıklı bir dükkândı.

Küçücük tabaklarda sıcacık mezelerle çay tazelercesine sürekli donatılırdı masalar. Hem aileler burayı doldururdu, hem muhabbet ehilleri, hem de iş dönüşü vapurdan inince 2 tek atıp vakitlice eve dönmek isteyenler.

Bir gün büyüyüp de etrafa yayılan anason kokusunun peşi sıra arkadaşlarıyla elini kolunu sallaya sallaya içeri girip bir masaya kurulmak Karşıyakalı her yeniyetme gencin rüyasıydı. Ramazanlarda tatile giren Celal'in Meyhanesi, şehrin yerlileri, Türkler, son Rumlar, Yahudiler, Levantenler, Girit ve Selanik mübadillerinden oluşan müdavimleri ile bir mikrokozmostu.

*Ertuğrul Erol Ergir, Unutamadığım Karşıyaka ve İzmirim 

Yaşar Aksoy, Karşıyaka ve Kaf Sin Kaf Tarihi 

Lütfü Dağtaş, İzmir Gazinoları 

Eftim’in Meyhanesi, sf : 187

Geçen yüzyılda Kadıköy Çarşısı içinde Rum kilisesinin arka tarafındaki köşe başında bir bakkal dükkânının üstünde bulunan nezih meyhane. Ayak takımı uğramazdı, kafa dengi, efendiden kişiler burada rahatça demlenirdi. Bakkal dükkânı da, meyhanede Eftim adlı Rum beyefendisini mülkiyetinde idi. Meyhaneye bakkal dükkânının içinden geçilerek çıkılırdı. Yalnızca bilenlerin gittiği bir meyhaneydi. Ahmet Rasim de bu meyhanenin müdavimlerindendi. İttihat ve Terakki'nin 3 büyük simasından biri olan ünlü Cemal Paşa'ya ilk kez bu meyhanede rastladığını yazar. Eftim’in Meyhanesi’nde klasik Türk müziği çalan kıymetli sanatkârlar o dönemin deyimiyle icrây-ı ahenk eylerlerdi.

Ahmet Rasim, Muharrir Bu Ya 

Ekonomos Meyhanesi, sf: 190

20 yüzyılın başlarında popüler olan Galata meyhanesi. Eminönü'nden Kurtuluş'a, civarın Rum ve Türk esnafının rağbet ettiği, alçak tahta masa ve iskemleleriyle mütevazı temiz pak bir yerdi. Tezgâhın üstünde şarap tanrısı Dionysos'un kendinden geçmiş bir tasviri bulunurdu. Ekonomos, Fransız gazeteci Emile Berr’e ‘’kum dökülmüş zemini ile akaju ağacından yapılmış takımlarıyla’’ 19. yüzyılın Paris meyhanelerini hatırlatmıştı. Berr, burada yediği enginar kızartmasının tadına doyamamıştı. Akşamcılar Ekonomos’a elleri boş gelmezdi. Mevsim meyveleri, pastırma, balık yumurtası, peynir, yaprak dolması getirirler, ortaya bırakıverirlerdi. Gece geç vakit incesinden bir ut sesi kafaları iyice parlatırdı. Rakı çeşidi boldu, kapalı şişeler 2 marka taşırdı: Umurca ve Mihyoti. Açık rakılara gelince; erbabının tavsiyesi uyarınca Marmara İkelelerinden kayıkla getirilen Kayık Düzü, tüyden hafif Namyas Düzü ya da balyozdan ağır Hamursuz Rakısı istenirdi.

Jack Deleon ‘Galata Gazinoları’, Milliyet, 15 Nisan 1990 

Fertek Meyhanesi, sf: 210

19. yüzyıl sonu – 20. yüzyıl başlarında Eminönü Balıkpazarı’nda bulunan kendine özgü tarzıyla ün kazanmış meyhane. En parlak dönemi 1890-1908 yılları arasındadır. Meyhane, aslında bir içki dağıtım deposu olup, dönemin en makbul rakıları olan Niğde'nin Fertek Rakısı ile Tekirdağ'ın bağcılıkla ünlü beldesinden gelen Mürefte ve Rakısı’nın (Rum ağzıyla Miryofte) toptan satıldığı bir depoydu. Bu depoda bir tezgâh başında kadeh hesabı perakende rakı da satılırdı. Ayakta içki içilirdi. Oturacak masa ve sandalyeleri yoktu. Müşteriler mezelerini kendileri getirirdi. İki sakızlı yakışıklı garsondan biri tezgâhta çalışır, diğeri de müşterilerin ayak işlerini görürdü. Müşterilerinin çoğu Babıâli'de çalışan gazeteciler, şairler, musikişinas kişilerdi. Tezgâhın başında renkli sohbetler olurdu. Ayakta içilen bu meyhanede şarap da satılırdı ama asıl tercih edilen dönemin en âlâ rakısı Fertek Rakısı’ydı.

Reşat Mimaroğlu ‘Fertek Meyhanesi’, İstanbul Ansiklopedisi 

Hilmi’nin Yeri, sf: 255

1950’lerde Aksaray'da vefalı milli futbolcu Hilmi Kiremitçi'nin işlettiği klasik meyhane. Hilmi mekânını önce esnaf lokantası olarak hizmete açmıştı. Ancak zaman içinde ipin ucu kaçırılıp her masaya içki servisi yapılınca, lüks bir meyhaneye dönüştü. Âdeta bir spor kulübü lokali gibi çalışırdı. Hemen her spor dalından dönemin ünlüleri buraya gelirdi. Hilmi müdavimleri ile Aksaray'ın yıldızıydı: Beyoğlusporlu Affan, Vefalı Tahtabacak İsmet, Beykozlu Mehmet Ekerbiçer, Galatasaraylı Büyük Ahmet, Beşiktaşlı Çengel Hüseyin, Fenerli Fikret mekânın en renkli simaları arasında yer alırdı. Affan'nın yakın arkadaşı Metin Oktay da sonraki yıllarda zaman zaman Hilmi’nin  meyhanesine konuk olmaya başladı.

Vefa Zat, Eski İstanbul Meyhaneleri 

Hovardanın Meyhanesi, sf: 258

20. yüzyılın başlarında, İstanbul Tophane’de Şerbetçi Sokağı’ndaki meyhane. Boğazkesen, Firuzağa, Kazancı müdavimleri buradan eksik olmazdı. Manol isminde gayet yakışıklı bir tezgâhtarı vardı ki, onun hünerini görmek için meyhane dolar boşalırdı. Hüneri şuydu: Bir eliyle kavradığı rakı şişesini arkadan havaya atar, başının üstünden geçip önüne gelen şişeyi düşmeden yakalayarak sekiz kadehi bir anda tıpatıp doldururdu.

Hristaki’nin Meyhanesi, sf: 258

1940’lı yıllarda Beyoğlu Postacılar Sokağı’nda faaliyet gösteren şirin klasik meyhane. Sokağın girişinde, sağda, yarı bodrum katında mahzen görünümlü bu meyhanenin İstiklal Caddesi'ne bakan pencerecikleri vardi. Mekân 1880’lerden itibaren birahane olarak birkaç el değiştirdi. 1900’lerin başında burayı Gustave Zowe adlı bir Alman subayı devraldı. O yıllarda Zowe (bazı kaynaklarda Zeuve) Birahanesi, Pera'nin ünlü lokallerindendi. Il. Abdülhamit'in hafiyelerinin pek uğramadığı bu gözden ırak yerde, her tür yabancı gazete de bulunabiliyordu.

Bu ilginç tarihi mirası sonraki yıllarda Hristaki’nin Meyhanesi devraldı. İki gitar, bir akordeondan oluşan trio her akşam taverna ezgileri çalardı. Meyhane kültürünün müstesna iki ismi Refik ve Todori de bir süre Hristaki’yle çalışmışlardı. Buraya hep sade vatandaşlar gelirdi ya da sade vatandaştan farksız Sait Faik, Samim Kocagöz gibileri.

Lavirentos, sf:349

Bizans zamanında Galata’da Cenevizliler tarafından kurulduğu sanılan, Osmanlı döneminde gedikli meyhaneler arasında bulunan ve tarihçi Reşad Ekrem Koçu’ya göre 1943’te yıkılana kadar bozulmadan varlığını sürdüren kadim İstanbul meyhanesi. 

Yunanca’da labirent , yani ‘dolambaçlı dehliz’ anlamına gelen Lavirentos, asırlar boyu denizcilerin uğrak yeri olmuştu.

Maksud’un Meyhanesi, sf:360

Eski Langa’da mezeleri ve temizliğiyle ünlenen selatin meyhanesi. Maksud "tanıdıklarına şen ve şakacı, yabancılara da dürüst" bir istanbul beyefendisi, meyhanesi ise mecmua-ı zürafa’nın (zarif kişilerin) toplanma yeriydi. Sermet Muhtar Alus şöyle devam ediyor: "Belli başlı müdavimleri arasında, Şura-yı Devlet (Danıştay) azası İbrahim Bey, Maliyeci Nazif Bey ve yegâne arkadaşları Nalıncı Tahsin ilk akla gelenler. Birinciyle ikincinin zarafet ve nezaketiyle, üçüncüsünün hoyratlığı ve kabalığı yaman bir tezat numunesiydi. Sesinin güzelliğiyle meşhur Arap İbrahim ile Enderunlu Raşit de Maksud'un müşterilerindendi. Raşit'in esprisi kuvvetli, fıkraları, hikâyeleri ve taklit melekesi hakikaten enfesti. Hayatının son demlerinde su satarak geçiniyor, daha doğrusu bir nevi dileniyordu. O günlerde Ahmet Rasim Bey incitmeden onu muhafazasına almıştı. Borazan Tevfik de Maksud'a arada bir uğrayanlardandı." 

Sermet Muhtar Alus Masal Olanlar - İstanbul Kazan Ben Kepçe

Saraç Hanı Meyhanesi, sf: 481

İstanbul Çarşıkapı'da Tavukpazarı mevkiinde bulunan tarihi hanın meşhur selatin meyhanesi. Tavukpazarı, vaktiyle bir eğlence yeriydi. Saraç Hanı Meyhanesi, tam karşısında bulunan Diyarbekir Kıraathanesi ile birlikte bölgede bir çekim merkezi yaratmıştı. İçi gayet genişti, etrafa Enez küpleri ve fıçılar yerleştirilmişti.

Rutubeti saklamak için akşam sabah ödağacı ve amber yakılırdı. Meyhanein sahibi Rum barba Hacı Bey, başına aziziye kalıplı fes, sırtına önü daima ilikli bir redingot giyerdi. 

Müdavimlerle görüş alışverişinde bulunmaktan, bilhassa edebiyat bahislerinden hoşlanırdı. Dükkânın patronu değil, bir sakini gibi hareket eder, meyhaneyi garsonları idare ederdi. 

Meyhanenin belli başlı müdavimleri şunlardı: Şair Mehmet Celal, Azizim namıyla maruf Arif Bey, şair Deli Rıfkı. Bir de gayet parlak zekâya malik Fazıl Reşit vardı. Daha önceleri Hersekli Ârif Bey, Celal Paşa, Muallim Naci, İranli Remzi Baba, Müstecabizade İsmet, Şair Eşref, Andelip, Nuri Şeyda gibi meşhur şairler Saraç Hanı’nIn demirbaşlarıydı. Şair Deli Hikmet Bey burası için Karagün Meyhanesi derdi.

Resad Ekrem Koçu Eski istanbul'da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri / Sermet Muhtar Alus Masal Olanlar

Taşhan Meyhanesi, sf:524

İstanbul Laleli’de eskiden İskenderboğazı denen mevkide bulunan taştan yapılmış tarihi hanın günümüze ulaşamayan bir zamanların en namlı gedikli meyhanelerinden biri.

Trifon Baba, sf:539

1. Dünya Savaşı ve Mütareke yıllarında (1914-1923) Kadıköy meydanında bulunan nezih bir meyhane. Fasulye pilakisiyle ünlü ak saçlı Trifon Baba'nın meyhanesi, İstanbul'un Anadolu yakasını mesken tutan Ahmet Rasim, bestekâr Lem'i Atlı, muharrir Mahmut Sadık, bestekâr Bimen Şen, ressam Muazzez, romancı Mahmut Yesari, tamburi Fuat gibilerin uğrak yeriydi. Necdet Ruştü, Trifon Baba'yı şöyle anlatıyor: "Çiçekler, mezelerle donatılmış mermer masaların her biri, edebiyat, matbuat, müzik, resim stadlarının kürsüsüydü. Ögrencileri de eksik değildi. Şarkılarını ezbere bildikleri üstatları, hayranı oldukları yazarları yakından görmek, hatta masadan masaya da olsa sohbetlerine katılmak için buraya gelirlerdi. Ancak Trifon Baba bunların safrasını beyler burada gazoz yok diyerek eşikte ayıklar, meclisin ahengini daima şurup kıvamında tutardı. Trifon Baba'nın bir kötü huyu varsa, o da son müşteriyi evine postaladıktan sonra içmeye başlamasıydı."

Vasil, sf: 562

Kalamış'ta eski bir meyhane. Fener caddesinden Kalamış vapur iskelesine inen yolun sağ tarafında Vasil’in, sol tarafında da Todori’nin meyhaneleri vardı. Arazinin meylinden yararlanarak düzenlenmiş zemin katı, meyhanenin kışlık mekânı olarak kullanılırdı. Yaz aylarında masalar Kalamış Koyu'na kadar uzanan çınarlı, havuzlu ve kuyulu köşelere saçılırdı. Vasil iyi iş yaparken Todori ikinci planda kalmıştı. Sonraki yıllarda Vasil battı. Todori âdeta şahlandı. Üstat Ahmet Rasim, Kalamış'a gittiğinde rindane sofrasını ikisinden birinde kurardı.

Vefa Zat, Barmen

Vezir Hanı Meyhanesi, sf: 563

İstanbul Çemberlitaş’ta, 17. yüzyıldan kalma Vezir Hanı’nda bulunan Osmanlı dönemindeki gedikli meyhanelerin en büyüğü olarak bilinen tarihi meyhane. Zamanımızda bu hanın yarısı duruyor. Yok olan kısımdaki meyhaneyi görenlerden Üsküdarlı Vâsif Hoca'nin tanıklığına göre, Vezir Han Meyhanesi’nin en parlak zamanı 1880-1890 arasındadır. Muallim Naci de oraya giderdi. Hatta bu meyhane için şu satırlar yazmıştı:

Gönlüme sâkiyi mimar eyledim meyhanede

Allah Allah... Kâbe imar eyledim meyhanede.

Müdavimlerden Ermeni saz şairi Harabat Haçik'in sazı ve hayata gözlerini yumduğu bu meyhane üstüne yazdığı manzume duvarda asılı dururdu. Vezir Hanı Meyhanesi hakkındaki şu beyitler de Erzurumlu Âşık İbrahim'indir:

Gel be yanıma gel be Sakız'in nazlı Rum'u

Gümüş topuk vurarak tuti dilli pedimu 

Atayım aşkına bir narayı hey hey ki ben 

Söndüre meygedenin ortasındaki mumu 

Bakma yüzüme bel bel Vezir Hanı burası 

Vezirane bahşişim öttürürüm borumu.

Resad Ekrem Koçu Eski istanbul'da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri

Kaynak: Rakı Ansiklopedisi

İlginizi Çekebilir

Nespresso
Nude
Nude
IWSA Logo