Taze üzüm suyundan fermantasyon(mayalanma) yöntemiyle üretilen içkiye şarap ismi verilir. Tüm alkollü içkilerin en doğal olanlarından biri olarak tanımlanır.
Fermantasyon, mayanın sebep olduğu doğal bir süreçtir. Mayalar, bağlarda ve şarap üretim tesislerinde üzümle doğal olarak birlikte yaşayan mikro organizmalardır. Bu organizmalar yaşayabilmek için üzüm şırasında bulunan şekerle beslenir, fermantasyon yoluyla alkole ve karbondioksit gazına dönüştürür.
Dışarıdan damıtılmış üzüm alkolü(brendi) katılan ve bu sebeple %15-22 arasında normal şaraba göre daha yüksek alkolü olan şaraplardır. İspanya’nın Sherry, Portekiz’in Porto ve Maderia şarapları bu çeşide örnektir. Sherry’lerin çoğu sek, portoların ise çoğu tatlıdır. Türkiye’de madeira ve porto stillerinin örnekleri görülmektedir.
İçinde karbondioksit baloncukları barındıran, genellikle kutlama amacıyla tüketilen şaraplardır. Fransa’da Şampanya, İspanya’da Cava, İtalya’da Asti gibi örnekleri olup, dünyanın bir çok farklı yerinde yapılmaktadır. Köpüren şaraplar genel olarak ikiye ayrılır: tank yöntemi ile üretilenler ve doğal yöntemle üretilenler. Tank yöntemiyle üretilen köpüren şaraplarda, fermantasyonun bir kısmı, karbondioksit gazının buharlaşmasını önlemek amaçlı, ağzı kapalı ve basınca dayanıklı bir tankta gerçekleşir. Böylece karbondioksit şarabın içinde çözünmüş olur. Gazın sızmasını engellemek amaçlı şaraplar basınçlı ortamlarda şişelenmelidir. Şişe açıldığında ise çözünmüş karbondioksit şarabın köpürmesine neden olur. Doğal yöntemle üretilen şaraplar ise, şişede fermante edilmiş köpüren şaraplardır. Tank yönteminden çok daha fazla işgücü gerektirir ve bu sebeple üretim maliyetleri çok yüksektir. Ancak kalite açısından farklı avantajlara sahiptir. Öncelikle, şarap ölü maya hücreleriyle daha uzun süre temas ettiği için, diğer şaraplarda bulunmayan ekmek ve bisküvi gibi zengin aromalar geliştirebilir. İkinci olarak köpükler tank yöntemine göre çok daha küçük, düzgün ve uzun ömürlüdür. İlk olarak, sek bir baz şarap yapılır, şişelenir ve ağzı kapatılır. İkinci fermantasyon sırasında ortaya çıkan karbondioksit şarabın içinde çözünür ve alkol seviyesi artar. Bu yavaş fermantasyon sürecini, olgunlaşma süreci takip eder. Olgunlaşma sürecinden sonraki aşamada ise maya tortuları ayrılır. Geleneksel yöntemde, şişe yavaşça döndürülür, böylece maya hücreleri şişenin ağzına doğru kaydırılır. Mayayı dışarıya çıkartmak için kullanılan bir diğer yöntem ise şişenin tamamının preslenmiş bir tanka aktarılmasıdır. Daha sonra filtreleme yapılır, şeker eklenir ve şarap yeniden şişelenir. Bu yöntem ise Yeni Zelanda ve Avustralya’da oldukça yaygındır. Türkiye’de ise köpüren şaraplar için tank metodu uygulanmaktadır.
Her Şampanya bir köpüren şarap, ancak her köpüren şarap bir şampanya değildir. Fransa’da dahi sadece “Champagne” bölgesinde üretilen köpüklü şaraplara şampanya denilmektedir. Bu isim bu bölgeyle tescillidir ve dünyanın başka hiçbir yerinde kullanılamaz ve kullanılmasınada izin verilmez. Fransa’nın bir başka bölgesinde ya da dünyanın herhangi bir yerinde üretilen köpüren şaraplar ise farklı isimler almaktadır.
Blush şaraplar, siyah üzümden ve üzümün kabuklarıyla birlikte daha az bekletilmesi sonucu üretilir ve bu nedenle kırmızıdan çok pembeye yakın bir renk alır. Genellikle kırmızı şaraplar kadar yoğun olmazlar, ancak beyaz şaraplara oranla daha gövdelidirler. Çoğunlukla beyaz olarak bilinen ancak çok açık pembe rengine sahip olan Pinot Grigio üzümünden, blush şaraplar yapılması da mümkündür.
Bağlarda ve üretim tesislerinde üzümle doğal olarak birlikte yaşayan mikro organizmalara maya adı verilir. Mayalar, yaşayabilmek için üzüm şırasında bulunan şekerle beslenir, fermantasyon(mayalanma) yoluyla alkole ve karbondioksit gazına dönüştürür. Neredeyse tüm üzüm çeşitlerinde etli kısım beyazdır. Kırmızı ve roze şarapların rengi, mayalanma sırasında kabukların kullanılmasından gelir. Eğer kabuklar ilk aşamalarda ayrılırsa çok az renk olur veya hiç olmaz. Siyah üzümlerden roze şarap da bu şekilde yapılır. Beyaz şarap, hem siyah hem de beyaz üzümlerden yapılabilir. Kırmızı ve roze şarap ise sadece siyah üzümlerden yapılabilir.
Kırmızı şaraplar gibi, roze şaraplarda siyah üzümlerden üretilir. Üretim yöntemi kırmızı şaraplara benzese dahi, fermantasyon işleminin beyaz şaraplar gibi daha düşük bir sıcaklıkta (15-20 C°) olması gerekir. Ayrıca kabuklarla temas etme süresi kırmızı şaraplara göre daha kısadır. “Blush” olarak etiketlenen şarapların yapımı da bu şekildedir.
Şarapları birbirinden farklı kılan özelliklerin neler olduğunu anlamak için önce üzümlerin nasıl olgunlaştığına bakmamız gerekir. İklim üzümün olgunlaşmasında önemli bir faktördür. Diğer meyvelerde olduğu gibi, üzümün de olgunlaşması için yeterince güneş ışığı almış olması önemlidir. Eğer üzüm yeterince güneş ışığı alırsa, meyvenin içindeki ekşi asitler şekere dönüşür ve kabukları olgunlaşır; eğer yeteri kadar güneş ışığı almaz ise, yeşil ve sert kalır, asitli ve ekşi bir tada sahip olur. Aşırı güneş, üzümün asidinin düşük ve elde edilen şarabın yavan ve dengeden yoksun olmasına sebep olur. Güneş ışığı çok az olursa, şarabın tadı yoğun olmaktan uzak ve bir o kadar ekşi olur. Bir şarabın ne kadar iyi olacağı, yağmur, güneş ışığı ve sıcaklık arasındaki dengeye bağlıdır. Bu nedenle iklim tiplerinin şarabın tadı, içerdiği aromalar ve asiditesi gibi özellikleri üzerinde önemli bir etkisi vardır.
Serin iklimli bölgeler, az güneş gördüğü için, siyah üzümlerin rengi koyulaşmaz. Bu sebeple kırmızı şarap üretiminden çok beyaz şarap üretimi tercih edilir. Güneşi az görmesi sebebiyle alkol oranı düşük şaraplar yapılır.(az şeker) Üzüm, soğuğa karşı direncini arttırmak için asit yapar, böylece asit oranı oldukça yüksek ve farahlatıcı etkiye sahip şaraplar ortaya çıkar. Örnekleri; Kuzey Fransa, Almanya vb..
Sıcak iklimli bölgelerde, soğuk iklimli bölgelere göre farklı şaraplar ön plana çıkar. Siyah üzüm olgunlaşmak için daha çok sıcaklığa ihtiyaç duyar, bu nedenle sıcak iklimli bölgelerde genellikle kırmızı şaraplar üretilir. Alkol oranı yüksek ve aromalar bakımında zengin şaraplar ortaya çıkar. Örnekleri; Güney Fransa, Avustralya, Türkiye, İspanya..
Hasat, üzümler olgunlaştığı zaman başlar. Türkiye’de bu dönem batıdan doğuya değişkenlik göstermekle birlikte, Ağustos ayının ikinci yarısından başlayarak, Ekim ayının sonuna kadar devam eder. Erken olgunlaşan çeşitler, diğer üzümlerden daha önce hasat edilir. Bununla birlikte iklim koşulları da olgunlaşma sürecini önemli ölçüde etkilemektedir. Hasat edilen üzümler, en kısa sürede işlenmelidir. Kaliteli şarap üretimi için bağlarda sabaha karşı ve gece serinliğinde hasat yapılır.
Dünyanın en yaygın üzüm türü İspanya’da yetişen Airén’dir. Bu beyaz üzümü, en popüler kırmızı üzümlerden Cabernet Sauvignon takip eder. En az onun kadar bilinen bir diğer Fransız üzümü Merlot’dur. Merlot’yu bir İspanyol kırmızı üzümü olan ve düşük verimle doğru şartlarda enfes şaraplar verebilen Grenache takip eder. Beyazların soylu kraliçesi Chardonnay dünyanın en çok ekilen beşinci üzüm cinsidir ve ardından giderek yaygınlaşan Shiraz (Syrah) gelir.
Beyaz üzümlerin kraliçesi Chardonnay, asil üzümlerden biridir. Meyvesinin narinliği, meşe ve mayadan gelen aromaların yanısıra, yetiştiği toprak özellikleriyle birlikte, hafif ‘mineralli’ farklılıklar içerir. Chardonnay sıradışı bir beyaz üzüm türüdür. Çünkü hem soğuk (Chablis), hem de sıcak bölgelerde (California’daki Central Vadisi) çekici şaraplar yapabilir. Ancak, taşıdığı meyve aromaları, yetiştiği bölgeye göre oldukça çeşitlilik gösterir. Chablis gibi soğuk bölgelerde, yeşil meyve (elma, armut) ile narenciye aromaları ve bazen sebzemsi tatlar (salatalık) içerebilir. Burgundy’nin çoğu yeri ve bazı Yeni Dünya bölgeleri gibi ılıman yerlerde, şaraplar narenciye ve kavun ile çekirdekli meyve (şeftali) aromalarına sahip olabilir. Yeni Dünya’nın çoğunluğu gibi sıcak bölgelerde tropik meyve tatları (şeftali, muz, ananas, hatta mango ve incir) daha fazla olabilir. “Şardone diye okunur”
Sauvignon Blanc oldukça aromalı bir beyaz üzüm türüdür. Şaraplar çoğunlukla yeşil meyve ve bitkisel (bektaşi üzümü, mürver çiçeği, dolmalık yeşil biber, kuşkonmaz) aromalar içerir. Genellikle yüksek asitli, orta gövdeli ve hemen her zaman sek şaraplardır. Sauvignon Blanc, bitkisel aromalar geliştirmek için soğuk bir iklime ihtiyaç duyar, yine de ılıman bir iklimde de üretilebilir. Ancak, ılıman bölgelerde üretilen şaraplar, kaliteli ve soğuk bölgelerdeki şarapların yoğun ve sert, bitkisel karakterini taşımaz. Monosepaj Sauvignon’ların çoğu meşe aromaları içermez, çünkü kullanılan stilde baskın karakter taze meyve aromalarıdır. Meşede olgunlaştırılan örnekler genelde ılıman bölgelerden gelir, tütsü ve baharat (vanilya, meyankökü) aromaları içerir. Birçok monosepaj Sauvignon şişede olgunlaştırılmaz, çünkü tazeliklerini kaybederek, hızla bayatlarlar. Yüksek asitli Sauvignon Blanc, özellikle Sauternes gibi tatlı şaraplar için uygundur (bkz. Sauternes). Üst kalite Bordeaux beyaz şaraplarının çoğu, genelde Sémillon daha fazla olmak üzere Sémillon ve Sauvignon Blanc kupajından oluşur. Sauvignon tek başına olgunlaştırılmaya elverişli olmayan, meyveli bir şaraptır. Sémillon eklemek, meyve özelliklerini korumaya ve şişede daha zengin bir şarabın gelişmesine yardımcı olur ,gövde kazandırır. Sauvignon Blanc üzümünden üretilen şarapların en çok tercih edilenleri arasında Yeni Zelanda’nın Sauvignon Blanc’ı, Fransa’nın Sancarre ve Pouilly Fumé şarapları yer almaktadır. “Sovinyon Blan” diye okunur.
Riesling, üzümlerin yetiştiği yerden ve üretildiği stilden (sek, orta, tatlı) bağımsız olan, belirgin bir meyve karakterine sahiptir. Ancak, değişik toprak türleri ve olgunlaşma düzeyleri bu türün farklı yönlerini ön plana çıkarır. Riesling aromalı bir beyaz üzüm türüdür. Sauvignon Blanc’da görülen bitkisel özelliklerin aksine meyveli ve çiçeklidir. Soğuk iklimlerde, eğer üzüm olgunlaştığında (aşırı olgunlaşmadan) hasat edildiyse, şaraplar yeşil meyve aromalarına (yeşil elma, üzüm), çiçeksi tatlara ve bazen narenciye (limon, misket limonu) aromalarına sahiptir. Ilıman bölgelerde, narenciye ,çekirdekli meyve aromaları (şeftali, kayısı) belirgin hale gelirve bazı şaraplar yoğun misket limonu veya şeftali kokusu içerebilir. Bu üzüm türünde şeker yavaş yavaş oluştuğu ve asidite düzeyini koruduğu için, Riesling geç hasat yapılan, kuru ve güneşli sonbahar koşulları görülen bölgelere uygundur. Çekirdekli ve tropik meyve aromaları ortaya çıkabilir (şeftali, kayısı, ananas, mango). Bu geç hasat stilleri sek, orta veya tatlı olabilir. Riesling, şekeri ve asiditeyi yoğunlaştırarak bu üzüm türünü lezzetli tatlı şaraplar için ideal kılan asil küfe oldukça duyarlıdır (bkz.Soru Asil küf). “Rizling” diye okunur.
Cabernet Sauvignon, koyu renkli, yüksek tanenli ve asitli, ve güçlü aromalara sahip şaraplar yapan bir siyah üzüm türüdür. Tipik olarak siyah meyve (siyah frenk üzümü(cassis), siyah kiraz) ve bitkisel (dolmalık biber, nane, sedir) aromalar içerir. Tanenleri yumuşatmak ve meşe aromaları (tütsü, vanilya, kahve) kazandırmak için genellikle kaliteli şaraplar meşede olgunlaştırılır. Cabernet Sauvignon ılıman veya sıcak iklim sever; soğuk iklimlerde veya soğuk yıllarda olgunlaşamaz. Olgunlaşmamış Cabernet Sauvignon üzümlerinden yapılan şaraplar hoş olmayan bitkisel aromalar nedeniyle keskin ve buruk olabilir. Sıcak iklimlerde yapılan şaraplar daha yumuşak tanenlere, daha fazla siyah kiraz aromalarına ve daha az bitkisel karaktere sahip, daha dolgun gövdeli şaraplardır. Yoğun meyve aromaları ,yüksek tanen ve asidite seviyesi nedeniyle, Cabernet Sauvignon güzel olgunlaşan şaraplar yapmaya uygun bir türdür. Daha kolay içimli bir şarap elde etmek için çoğunlukla Cabernet Sauvignon’a Merlot eklenir, çünkü Merlot sert olan şaraba yumuşaklık ve gövde kazandırır. Cabernet Sauvignon da genelde Merlot’ya tanen, asidite ve meyve aromaları eklemek için kullanılır. Bu kupaj için klasik bölge Bordeaux’dur, ancak etiketlerinde belirtilmese de az sayıda Yeni Dünya şarabında da bu kupajı görmek mümkündür. “Kaberne Sovinyon” diye okunur.
Merlot siyah bir üzüm çeşididir. Cabernet Sauvignon’dan daha hafif aromalara ,daha az tanen ve asiditeye sahip şaraplar yapar, ancak genelde daha fazla gövdeye ve alkol düzeyine sahiptir. Üzümlerin olgunluğuna bağlı olarak ortaya çıkan aromalar iki farklı grup oluşturur. Yaygın olan uluslararası stilde, sıcak iklimlerde yetişen üzümlerden veya ılıman iklimlerde yetişen iyi olgunlaşmış üzümlerden yapılan şaraplar siyah meyve (böğürtlen, siyah erik, siyah kiraz) özellikleri gösterir, dolgun gövdeli, orta veya düşük asitli, yüksek alkollü ve orta düzey yumuşak tanenlidir. iyiolgunlaşmış bazı örneklerde meyveli kek ve çikolata aromaları görülebilir. Ilıman veya daha soğuk iklimlerde görülen, daha nadir bir başka stilde ise kırmızı meyve (çilek, kırmızı böğürtlen, erik) aromaları, bazı bitkisel özellikler (sedir)iledaha fazla tanen ve asidite görülebilir. Cabernet Sauvignon gibi, en iyi Merlot şarapları da genelde meşede olgunlaştırılarak baharat ve meşe aromaları (vanilya, kahve) geliştirir. Cabernet Sauvignon genelde Merlot’ya tanen, asidite ve meyve aromaları eklemek için kullanılır. Bu kupaj için klasik bölge Bordeaux’dur, ancak etiketlerinde belirtilmese dahi az sayıda Yeni Dünya şarabında da bu kupajı görmek mümkündür. “Merlo” diye okunur.
İri taneli, koyu renkli ve etli bir üzüm olan öküzgözü, yoğun olarak Elazığ ve Malatya bölgelerinde yetiştirilir. Eylül sonu, ekim ortalarına kadar olgunlaşan, tanen miktarı yüksek olmayan, orta gövdeli, yüksek asitli, dengeli şaraplar verir. Türk şarapçılığında bir klasik olan Boğazkere-Öküzgözü kupajında kullanıldığı gibi, tek başına da şarap üretimine uygundur. Çok gövdeli olmayan bu şaraplar, olgun kiraz, vişne, karadut ve pekmez aromalarına sahiptir.
Boğazkere, Türkiye’nin asil üzümleri içerisinde, en güçlü ve karakterli olanlarından biridir. Fırat ve Dicle ırmakları arasındaki bölgede yaşamını sürdüren, küçük taneli, koyu renkli, kalın kabuklu bir üzüm türdür. Buruk bir tadı olan bu siyah üzümün kökeni Diyarbakır ve civarıdır. Bu bölgenin kurak iklimine oldukça uyum gösterir; çakıllı, bazen kalkerli ve killi, kırmızı topraklarda yetişir. Boğazkere’den elde edilen şaraplar yüksek miktarda tanen içeren, oldukça gövdeli ve yıllandırmaya uygun şaraplardır. Kiraz, vişne, karadut gibi meyve aromalarıyla birlikte baharat tonları da sıkça görülür. Güçlü ve buruk bir tadı olduğu için, genel olarak öküzgözü ile birlikte kupajlarda kullanılır.
Önoloji, şarap ve şarap yapımı ile ilgilenen bilim dalıdır. Önolog ise; şarabın kalitesinden sorumlu kişidir. Üzümün toplanmasından vinifikasyona, şişelemeye, üretimin tüm süreçlerini kontrol etmekle görevlidir.
Gövde, tadılan şarabın dilimizin üzerinde bıraktığı ağırlık, ağızdaki akışkanlık hissi olarak tanımlanır. Alkol, tanen, şeker ve kabuktan gelen tat bileşenlerinin etkisi ile ortaya çıkar. Örneğin; suyu hafif gövdeli, portakal suyunu orta gövdeli, şeftali veya mango suyunu ise tam gövdeli olarak ifade edebiliriz.
Şarapta bitiş olarak da adlandırılan uzunluk, bizlere şarap yutulduktan sonra tatların ağızda ne kadar süreyle kaldığını gösterir. Burada önemli olan, tanen, asit ya da alkolün kalıcılığı değil aromaların kalıcılığıdır. Dengeli, uzun ve güzel bir bitiş kaliteli bir şarabın göstergesidir.
Aromalar, üzümlerin yetiştiği iklim ve toprak özellikleri, o yılın hava şartları, üzüm cinsi, üretim stilleri ve yıllanma gibi etkenlerin etkisiyle ortaya çıkar. Bunun yanı sıra, kullanılan mayaların ve meşe fıçının cinsi de önemli rol oynar. Şaraplara aroma eklenmesi etiğe aykırı bir durumdur. Dışarıdan aroma eklenseydi tüm şaraplar aynı kokabilirdi. O zaman bu kadar fazla üzüm çeşidine veya üretim stiline ihtiyaç duyulmazdı.
Özellikle şarap tadımına yeni başlayanlar, koku alma veya aldıkları kokuyu yorumlama konusunda desteğe ihtiyaç duyabilirler. Aroma çarkını kullanmak, tadım esnasında algılanan tatları çok daha kolay bir şekilde açıklamaya ve tadım yapanların burun egzersizi yapmasına yardımcı olur. Bununla beraber, bu sayede şarapları tanımak ve belirli ayrıntıları hatırlamak mümkün olur. Aroma çarkı, California Davis Üniversitesi’nden emekli, duyusal kimyager profesörü “Ann C. Noble” tarafından geliştirilmiştir.
Hemen hemen tüm şaraplarda fermantasyon, mayanın şekeri bitirmesine kadar devam eder, şeker alkole dönüşür ve ortaya sek bir şarap çıkar. Tüm şekeri alkole dönüştürmeden önce durdurulursa ortaya çıkan şarap tatlı olacaktır. Bazı şaraplarda ise, şıradaki şeker seviyesi çok yüksek olduğundan, mayalar alkol nedeniyle yaşayamaz ve şarabın içerisinde bir miktar şeker kalır. Mayalar tüm şekeri alkole çevirmeden önce fermantasyon durdurulursa, ortaya çıkan şarap tatlı olacaktır. Bunun için mayalar filtrelenebilir ve maya, sülfür dioksit veya alkol kullanılarak etkisiz hale getirilebilir. En yaygın yollardan biri, fermantasyon sırasında şarabı fortifiye etmektir (distile edilmiş üzüm alkolü eklemek). Bu teknik, Port şaraplarının yanısıra, birçok Muscat şarabında da kullanılır. Şaraba şeker ekleyerek tatlı hale getirmek yasal değildir. Ancak, tatlandırmak için bazı tatlı sıvılar kullanılabilir. Birçok orta veya tatlı Alman şarabını tatlandırmak için, fermente edilmemiş şıra (süssreserve) kullanılır. Pedro Ximénez dışında, geleneksel Sherry stilleri (Fino, Amontillado ve Oloroso) sektir. Oloroso Dulce gibi orta veya tatlı Sherry’ler, ticari Amontillado’lar ve Pale Cream’ler için tatlı Pedro Ximénez Sherry, veya şıra ve alkol karışımları, veya konsantre şıra kullanılabilir. Alkol seviyesi % 15 oranına ulaştığında mayalar ölür. Şarabın içinde bir miktar şeker kalabilir. %15 alkol seviyesini sağlamak için gerekli şeker düzeyi, normal olgunluktaki üzümlerde bulunmaz. Ancak, üzümdeki şeker düzeyini yoğunlaştırmak için kullanılabilecek yöntemler vardır. Üzümleri kurutmak, bu yöntemlerden biridir. Bu yöntemde asil küften de yararlanılabilir. Üçüncü bir yöntem ise üzümleri dondurmaktır.
Asidite, bir limona ekşiliğini veren şeydir. Ağzımızın sulanmasına neden olur, şaraba güçlü ve ferah bir tat verir. Tüm şaraplarda bulunur, ancak beyaz şaraplar kırmızı şaraplara oranla daha yüksek asiditeye sahiptir. Asiditeyi şarabın ağzımızı ne kadar sulandırdığına dikkat ederek belirleyebiliriz. Aşırı asidite şarabın çok keskin olmasına, çok düşük bir asidite ise yavan olmasına yol açabilir. Sauvignon Blanc, Riesling, Kalecik Karası, Öküzgözü, asiditesi oldukça fazla olan üzümlere örnektir. Bu tip şaraplar; limon soslu, domates soslu, tuzlu veya tatlı yemeklerle de oldukça iyi uyum gösterebilir. (bkz. yemek şarap uyumu)
Üzümün kabuğunda bulunan, dişlerde, diş etlerinde ve dilde kuru, buruk bir his yaratan maddeye tanen ismi verilir. Aynı his şekersiz soğuk demli çayda veya şekersiz koyu bir kahvede de bulunur. Şarap üretimi sırasında kabuklarla ne kadar temas ettiğine bağlı olarak tanen miktarı değişir. Beyaz şaraplarda tanen yoktur. Roze şaraplar ise kabuklarla, kırmızı şaraplara oranla daha az temasta bulunduğu için tanen miktarı da daha azdır. Kalın kabuklu üzümler(Cabernet Sauvignon, Shiraz..), ince kabuklu olanlara(Pinot Noir, Grenache..)kıyasla daha yüksek oranda tanen içerir.
Özellikle kırmızı üzümlerin kabuklarında, üzüm çekirdeklerinde, saplarında bulunan tanenlerin benzeri meşede de mevcuttur. Meşe fıçılar ahşabın gözenekli yapısı sayesinde “nefes alma” özelliğine sahiptir. Böylece son derece yavaş bir şekilde oksijenle temas, tanenlerin yumuşamasına yardımcı olur. Bu süreci yavaşlatıp kontrol altında tutmak için seviyesi azalan fıçılara şarap eklenir ve dinlendirme boyunca şaraba derinlik ve zenginlik katarlar. Gözenekleri en açık ve aromatik özellikleri en yoğun fıçılar daha önce hiç kullanılmamış olanlardır. Üç yıldan sonra, fıçılar tıpkı bayatlamış baharatlar gibi aromatik zenginliklerini ve tanenlerini kaybetmeye başlarlar. Beş yaş sonra ise paslanmaz çelik tanklar gibi nötr dinlendirme ortamlarına dönüşürler. Her şarap meşe ile işlemden geçmeyebilir. Üreticinin nasıl bir şarap yapmak istediğine göre değişiklik gösterir. Bir diğer önemli konu ise üzüm türlerinin aromatik zenginliklerinin ne denli meşeyle uyum sağladığıdır. Örneğin; Riesling ve Gamay üzümleri, aromatik yapılarılarının kuvvetli olması sebebiyle meşe fıçılarda dinlendirilmez. Bu tür üzümler yeni meşe fıçılara konulduklarında onları özel kılan güçlü meyvemsi aromatik yapıları, meşe aroma ve tanenleri tarafından maskelenir. Ancak Semillon veya Sangiovese gibi aromatik açıdan daha zayıf üzümler baharat katılan yemekler gibi meşe fıçılardan karakter kazanırlar.
Şarap yapımcısının meşe seçiminde, hangi üzümü nasıl bir şarap yapmak için işlediği; hangi tüketici grubu ve fiyat seviyesini hedeflediği ve bulunduğu ülkeye ithal edilen fıçı cinsleri gibi faktörler etkilidir. Meşe türlerinin şaraba etkileri farklıdır. Şarap yapımına en uygun olan meşe türlerinin, ahşabının moleküler yapısı sıkı, sıvı geçirgenliği düşük, hava geçirgenliği de yeterli olan meşeler olduğu kabul edilir. Amerika ve Fransa, birlikte, toplam fıçılık meşe üretiminin üçte ikisine hakimdir. Amerikan meşesi biraz daha ağdalı, daha yoğun meşe tatları içerir. Bu nedenle bu meşeler daha çok Cabernet Sauvignon, Syrah / Shiraz ve Tempranillo gibi daha gövdeli ve güçlü yapılı kırmızılarda tercih edilir. Fransız meşeleri ise şaraba daha zarif tat ve aromalar kattığı için Chardonnay, Pinot Noir gibi daha narin aromalı üzüm ve şaraplarda kullanılmaktadır.
Şarap mantarı Latince’de Quercus Suber L. olarak geçmekte olan ve yalnızca Batı Akdeniz’de yetişen, mantar meşe ağaçlarından elde edilir. Bu ağaçların 150 – 200 yıl yaşaması beklenir. Mantar meşesi 25 yaşına geldiğinde ilk hasat alınır ve 9-12 yılda bir hasat edilir. Ortalama bir mantar meşesinden 4.000 mantar elde edilir. %52 ile ilk sırada yer alan Portekiz’i dünyanın diğer önemli üreticileri; İspanya, Fransa, Cezayir, Tunus ve İtalya takip eder.
1783 yılında, Portekiz’in Alentejo Bölgesi’nde dikilmiş olan “Whistler Tree” dünyanın en büyük ve en yaşlı mantar meşesidir; 1820’den beri 9 yılda bir ürün vermektedir. Her hasatta 1 tondan fazla ürün vermesi ise 100.000’den fazla şarap mantarı demektir.
Şarap çeşitleri, üzüm çeşitliliğine göre monosepaj ve kupaj olarak ayrılır: Monosepaj, tek üzümden üretilen şaraplara verilen isimidr. Kupaj ise; iki veya daha fazla üzümün harmanlanmasıyla üretilen şarapları ifade eder.
Eski Dünya ülkelerinde üretilen şaraplar üretildikleri bölgelerin adıyla anılırken, Yeni dünya ülkelerinde üretilen şaraplar üretildikleri üzümün adıyla anılırlar. Eski Dünya ülkeleri olarak Fransa, İtalya, İspanya, Almanya, Avusturya gibi Avrupa ülkelerini sıralayabiliriz. Yeni Dünya ülkeleri ise; Avustralya, Kaliforniya, Güney Afrika, Yeni Zelanda, Arjantin ve Şili’dir. Türkiye de Yeni Dünya ülkeleri arasında yer almaktadır.
Asil küf, veya Botrytis cinerea, başta Sauternes, Tokaji, Avusturya ve Alman BA (Beerenauslese) ve TBA (Trockenbeerenauslese) şarapları ve Loire tatlı şarapları olmak üzere, birçok klasik tatlı şarabın üretiminde önemli bir role sahiptir. Botrytis cinerea küfü, sağlıklı ve olgun üzümlere saldırdığında, kabuğu zayıflatarak üzümlerdeki suyun buharlaşmasını hızlandırır ve üzümlerin buruşmasına neden olur. Şeker ve asit yoğunluğunu arttırmasının yanısıra, şaraba kendine özgü aromalar kazandırır. Bu şarapların üretimi için birkaç faktörün biraraya gelmesi gerekir: tamamen olgunlaşmış ve sağlıklı üzümler elde etmek için problemsiz bir olgunlaşma süreci; botrytis küfünün büyümesini ve yayılmasını destekleyen nemli , sisli sabahlar; üzümlerin kurumasını hızlandıracak, sıcak ve kuru öğleden sonraları. Bu koşullar, çok az şarap üretim bölgesinde mevcuttur ve her yıl gerçekleşmesi de mümkün değildir. Asil küf, tüm üzümleri aynı şekilde etkilemez. Bu nedenle küflenme aşamasındaki üzümleri toplamak için bağın birçok kez kontrol edilmesi gerekir. Üzümleri elle toplamak gerektiğinden, bu şarapların üretimi oldukça maliyetlidir. Riesling, Sémillon ve Chenin Blanc gibi bazı üzüm türleri asil küfe daha duyarlıdır. Asil küfün özelliklerini tarif etmek zordur ve bu şarapları tanımanın en iyi yolu, bazı örneklerini denemektir. Kuru kayısı, çavdar ekmeği, tatlı bisküvi, lahana, portakal reçeli, ananas ve mantar kullanılan bazı kelimelerdir.
Şişede fermente edilmiş köpüren şaraplarda, fermantasyon sürecini (bkz. Köpüren şaraplar), olgunlaşma süreci takip eder ve bu sırada maya otolizi yani kendi kendine sindirim gerçekleşir. Böylece şarap yavaş yavaş maya aromaları kazanır. Bu aşama, şişede fermantasyon sürecinin en önemli adımı olup, şaraplara özgü aromaların birçoğu bu safhada ortaya çıkar. Şaraplara özgü bu aromalar otolitik olarak tanımlanır. Bu süreç aylarca, yıllarca sürebilir. Olgunlaşma sürecinden sonraki aşamada maya tortuları ayrılır, aksi haldea şarap bulanıklaşır.
Şarap terminolojisinde, tanımlanmış bir üretim bölgesinde, belirlenmiş üzümlerle, belirli koşullar altında denetimli olarak üretilen şarapların aldığı resmi tescil olarak ifade edilir. Şarabın bağdan başlayarak şişelemeye kadar geçen her aşamada izlendiğini, düzenli bir şekilde denetlenerek tanımlandığını belirtir.
Rekolte (bağbozumu, hasat tarihi) kaliteyi etkileyen faktörler arasında oldukça önemli bir yere sahiptir. Şişerin üzerinde çoğunlukla belirtilir. Rekoltenin şarabın yaşı hakkında bilgi veriyor olması şarapların tüketilmesi tavsiye edilen zaman aralığını takip edebilmekte yardımcı olur. Sanılanın aksine şarapların çoğu genç ve tazeyken tüketilmeli, yıllandırılmamalıdır. Bunun yanında kuzey ve güney yarımkürelerdeki mevsimler birbirine terstir. Belirli bir rekoltedeki şaraplar, Şubat, Mart veya Nisan’da (güney yarımküre) ve Ağustos, Eylül ve Ekim’de (kuzey yarımküre) hasat edilmiştir. Bu yüzden, güney yarımküre şarapları, aynı rekoltedeki kuzey yarımküre şaraplarından altı ay yaşlı olacaktır. Bu durum, genç ve tazeyken tüketilmesi gereken, roze ve meşeye girmemiş, meyveli beyazlar için fark yaratabilir. Bağbozumu yani hasat tarihinin biliniyor olması prestijli şaraplar açısından önemlidir çünkü hasat dönemi o yılın iklim şartlarından etkilenmektedir. Örneğin, Bordeaux’nun iyi bir bölgesinden gelen 1990 rekoltesi bir şarabın fiyatı ve kalitesi, 1991 rekoltesinden çok daha fazla olacaktır, çünkü 1990 neredeyse harika hava koşullarıyla geçen sıradışı bir yıldır ve 1991 görece daha zayıf geçmiştir.
Türkçe’de “asma biti” olarak adlandırılan Filoksera, 1860-1900 yıllarında, Avrupa ve Türkiye bağlarını tehdit eden, omcanın kök sistemine saldırarak, kuruyarak ölmesine neden olan zararlıdır. Filoksera, Türkiye’de 1871 yılından itibaren görülmeye başlanmıştır. Sırasıyla, Portekiz’de, Avusturya’da, California’da, İsviçre’de, İtalya’da, Cezayir’de, Güney Afrika’da ve 1885 yılından itibaren de Yeni Zelanda’da da görülmüştür. Avustralya’nın bazı bölgeleri, Şili, Çin ve Hindistan ise toprak yapılarının farklılığı nedenile bu zararlıdan etkilenmemiştir.
Şarap etiketlerinin çoğunda öne çıkan bilgiler genelde marka veya üretici, ülke veya bölge, ve/veya şarap yapımında kullanılan üzüm türleridir. Üzüm çeşidi belirtilmese dahi bu bilgi çoğunlukla bölgeden tahmin edilebilir. Avrupa bölgelerinin çoğunda hangi üzüm çeşitlerinin kullanabileceği belirtilmiştir. Bunun yanı sıra şarabın üretildiği yıl da (rekolte) şarap hakkında ön bilgi edinmemize yardımcı olur. Bölgesine göre etiketlenenler, genellikle “Eski Dünya” diye tabir edilen Avrupa Bölgesinde, üzümlerine göre etiketlenenler, kıtaların keşfinden sonra şarap üretimine başlayan “Yeni Dünya” diye adlandırılan ülkelerde yaygındır. Türkiye’de ise yeni dünya stili benimsenmiştir.
İklimden yağmura, maya cinsinden maserasyon süresine, dinlendirildiği fıçıdan şarabın yaşına, daha birçok farklı etken şarabın rengini etkileyebilir. Örneğin bir Shiraz gençken parlak ve koyu mor tonlarında, 20 sene sonra ise kiremitimsi turuncu tonlarıyla karşımıza çıkabilir. Yine yaşı ilerlemiş bir Öküzgözü ve Boğazkere kupajının parlak, canlı, koyu bir kırmızı olması beklenemez. Çoğunlukla fıçıya girmemiş Riesling üzümünden yapılan şaraplar gençken solgun beyazla limonumsu yeşil tonlar arasında gidip gelir. Chardonnay’ler ise genelde meşe fıçılarda dinlendirildiklerinden altın sarısı renklere sahiplerdir. İngiltere’de, uzmanlar, bu konuyla ilgili ortak bir dil kullanmaktadır. Buna göre renk analizi üç ana başlık altında toplanır; berraklık, yoğunluk ve renk. Berraklık tanımında, en çok, “berrak” veya “bulanık”; yoğunluktaysa, “su beyazı”, “soluk”, “orta”, “koyu” gibi terimleri kullanılır. Renk tanımında kullanılan terimler ise beyaz, roze ve kırmızı şaraplar arasında farklılaşır. Beyazların renk tanımında, “limonumsu yeşil”, “limon sarısı”, “altın sarısı”, “kehribar”; rozelerde, “pembe”, “somon”, “turuncu” ve “soğan kabuğu”; kırmızılarda ise “mor”, “yakut”, “lal”, “kumral” ve “kahverengi” şeklinde belirtilir.
Kuzeydoğu Macaristan’da, Tokai bölgesinde üretilen şaraplardır. Bu bölgede sek ve orta tatlı şaraplar ortaya çıkar. Şaraplar, tatlılık derecesini belirten puttonyos numaralarına göre sınıflandırılırlar. Tokaji şarapları, meşede uzun süre olgunlaştırıldıkları için sarı renklidir.Dolgun gövdeli, tatlı, orta alkollü ve yüksek asitli şaraplardır. Yoğun kuru meyve ve tatlı baharat aromaları içerirler ve olgunlaşırken fındık, kahve, karamel ve bal aromaları geliştirirler.
Fransa’da farklı bölgelerde uygulanan bir şarap terimidir. Bir anlamda şarabın kalitesini yansıtan sınıflandırmanın üst düzeyindeki örnekleri için kullanılır.
Toscana bölgesinde bir klasik olarak ön plana çıkan Chianti, Orta İtalya’nın en önemli kırmızı şarabıdır. Bu şaraplar başta Sangiovese olmak üzere çok çeşitli üzümlerin kupajından üretilir. Orta gövdeli, yüksek tanenli ve yüksek asitli, kırmızı meyve aromalarına (vişne, siyah erik) ve çoğunlukla da topraksı aromalara sahiptir.
Cava, geleneksel yöntemle üretilen köpüren şaraplar için kullanılan İspanyolca bir terimdir. Ana üzüm türleri yerel İspanyol üzümleri olan, hafif meyveli aromalara, hafif bir otolitik(bkz. otolitik) karaktere sahip, orta asitli(şampanydan daha az) şaraplardır. Bazı malikanelerde kupajda Chardonnay de kullanılır, böylece şaraplar daha da zengin aromaları ile ön plana çıkar. Cava şarapların çoğu piyasaya çıkar çıkmaz tüketilmelidir.
İngilizce’de herhangi bir Bordeaux kırmızı şarabını ifade eden terim olarak kullanılır
Her şarabın yıllandıkça değer kazandıkça değer kazandığı genel bir yanılgıdır. Aslında tüm dünyada üretilen şarapların %90’ı bir yıl içinde tüketime yönelik üretilmiştir. %1’den az kısmı ise on yıldan fazla yıllandırmaya uygundur. Şarapların yıllandırılma süresi üzümün çeşidi, asmanın yaşı, yetiştiği bölge, üretim yılı ve metodu, olgunlaştırma stili, saklama koşulları ve süresi gibi faktörler etkilidir.
Şarabınızı tirbuşonla açarken izlemeniz gereken noktalar şu şekildedir: • Şişenin ağzındaki kapsülün tepesini keserek çıkarın. Bu, bir kapsül çıkarıcı veya bıçakla yapılabilir. • Şişenin boynunu temiz bir bezle silin. • Seçtiğiniz tirbuşonu kullanarak, mantarı yavaşça, temiz şekilde çıkarın. • Şişenin boynunu bir kez daha temizleyin. • Şarabınız servise hazır!
Şarabın oksijenle temas ederek okside olmasını yani bozulmasını engellemek için açıldığı gün içerisinde bitirilmesi tavsiye edilir. Şişeyi mantarla tekrar kapatarak şarabı 1-2 gün buzdolabınızda saklayabilirsiniz. Bunun dışında şişedeki havayı vakumlamak için özel olarak tasarlanmış “Şarap Vakum Pompası” kullanabilirsiniz. Bu pompalarla şişenin içinde kalan havayı boşaltarak, şarabınızın okside olmasını geciktirip, şarabı buzdolabında ortalama bir hafta saklayabilirsiniz.
Tirbüşonlar için tarih boyunca sayısız tasarım kullanılmıştır. Napa Vadisi’nde bin beş yüzü aşkın farklı tirbuşonu içeren ilginç bir sergi bile vardır. Oysa işlev olarak tirbuşon çeşitlerini üçe ayırmak mümkündür. Sonuçta yapılması gereken iş hep aynı; mantarı şişenin ağzından bir yolunu bulup çekip çıkartmaktır. Basit “T” şeklindeki tirbuşonlarda burgu mantara girdikten sonra işin gerisi bilek ve kol gücünüze kalır. Bunlardan plastik ve portatif olanlar biraz kırılgan gibi görünse de işlevseldir. Bu grubun en ilginç üyesi, özellikle yaşlı şarapların ufalanmaya yüz tutmuş mantarlarına zarar vermemek adına tercih edilen ah-so tipi tirbuşonlardır. Bu tirbuşonalar şişeyle mantar arasına girerek mantarı döndüren iki ince bıçaktan oluşur. Kaldıraç prensibini kullanan farklı tasarımlar vardır. Gazoz kapağı açabilen kafası ve mantarı çeken kollarıyla bir insanı andıran bu tip çok yaygındır. Diğerlerine göre daha verimli olduğu söylenen ve restoranların vazgeçilmez tercihi ise garson tipi tirbuşonlardır. Burgu girdikten sonra şişenin ağzından destek alan bu basit kaldıraç, doğal veya sentetik her tür mantarı açabilir. Screwpull markası altında tescilli tirbuşon da oldukça ilginç bir prensiple çalışır. Şişeyi kavradıktan sonra burguyu mantara yönlendiren çevirme hareketi size hissettirmeden burgunun sonunda mantarı çekmeye başlar. Tek yapmanız gereken tutacak kısmını yılmadan çevirmeye devam etmektir. Bir diğer farklı ancak karmaşık sistem de tavşan tipi denilen tek bir kolun aşağı ve yukarı hareketiyle açabilen tirbuşonlardır. Benzer prensipleri, endüstriyel boyuta ve kullanıma taşıyan ve bir bara veya masaya monte edilebilen sabit tip tirbuşonlar takip ediyor. Pilli veya elektrikli burgulu, hatta mantarı delip altına hava sıkan enjektörlü tirbuşonlar ise bir diğer tirbuşon çeşidi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Vidalı/ çevir-aç kapakların şarabın tadı üzerinde olumsuz bir etkisi yoktur. Bu kapaklar en geç 3-5 sene içerisinde tüketilmesi gereken şarapların mantar problemi riskine maruz kalmamaları ve meyvemsiliklerini korumaları için en uygun çözümdür. Günümüzde, bir Yeni Dünya ülkesi olan Yeni Zelanda’da üretilen tüm şarapların %70’inde çevir-aç kapak kullanılmaktadır. Bir başka Yeni Dünya ülkesi Avustralya’da da bu akım giderek yaygınlaşmaktadır. Eski Dünya’da da örneğin Fransa’nın güneyinde, bu tarz kapaklara daha sık rastlanmaktadır.
Köpüren şarap şişesi içinde oldukça fazla basınç vardır. Şişeyi doğru sıcaklık derecesinde soğutmak, basıncın düşmesine sebep olur. Şarap soğutulsa bile, mantarın şişeden fırlaması mümkündür. Buna göre aşağıdaki adımları izleyerek şişeyi açabilirsiniz: • Folyoyu çıkarın ve altındaki teli kulakçığından çevirin. • Tel çıkarılırken, mantar elle sabit tutun. • Şişeyi yaklaşık 30°lik bir açıda ve mantarı sıkıca tutarak, diğer elinizle şişenin tabanını kavrayın. • Mantarı değil, şişeyi çevirin. • Fırlamaması için mantarı sabit şekilde tutun ve şişeden yavaşça çıkarın.(Şişedeki basınç zaten mantarı yavaş yavaş itecektir.) • Şarabınız servise hazır!
Tüm canlılarda doğal olarak bulunan bir element olması sebebiyle, bütün şaraplarda kükürt vardır. Raf ömrü çok kısa, kükürt ilave edilmemiş şaraplara da nadiren rastlanır. Kükürt; şarabı mikroplardan ve oksijenden korur, bozulmasını önler. Şarap üretiminin yasalarla düzenlendiği ülkelerde kükürt kullanımı, elbette belli standartlara bağlıdır. Kimyada karışımın küçük bir miktarını oluşturan birimleri belirtmek için ppm, yani milyonda bir oranı kullanılır. Kükürt için şarap kanunlarında izin verilen rakamlar da bu hassas birimle ölçülür. ABD şarap kanunları 350 ppm, AB ise kırmızılarda 160, beyazlarda 210 ppm oranda kükürt izni tanımaktadır. Yani AB ülkelerinden bir kırmızı şarabın içerebileceği maksimum kükürt miktarı şişe başına ancak iki-üç damladan ibarettir. Bu oranda kükürdün insan sağlığına zararı yoktur. Ancak bünyesi kükürde alerjik olanlarda öksürük, nefes yollarında daralma görülebilir. Bu yüzden astım hastalarının kükürt içeren gıdalara karşı dikkatli olmaları gerekir.
Organik şarap, sentetik gübre, zirai ilaç ve kimyasalların kullanılmadığı üzümlerden yapılan şaraplardır.
Biodinamik üzüm yetiştiriciliği ve şarap yapımı ile bağdaki çalışmaları, evrenin ve dünyanın doğal döngülerine bağlayan bir sistemdir.
Kadeh yüzeyinde oluşan bacaklar, gözyaşları tek başına bir kalite ifadesi olmamakla birlikte, şarabın yapısı, alkol derecesi ve gövdesi ile ilgili fikir edinmemize yardımcı olur.
Beaujolais Nouveau Fransa’da o yılın hasatından elde edilen ve sunulan genç şaraplardır. Her yıl Kasım ayının üçüncü perşembesi, Beaujolais’nin yeni mahsulü-Beaujolais Nouveu- tüm dünyaya büyük bir coşku ile dağıtılır. Bu genç şarap, kolay içimli, neredeyse tanen içermeyen fakat oldukça meyveli bir şaraptır. Dünyanın dört bir yanında Beajolais Nouveau festivalleri ve Fransız restoranlarında özel geceler düzenlenmektedir .
Yemeğin yanında içilecek şarabın seçiminde temel prensip, birbirine benzeyen ya da birbirine zıt yemekler ile şarapların eşleştirilmesidir. Yemeğin ağırlığını veya zenginliğini, şarabın gövdesiyle; yemekteki aroma yoğunluğunu, şaraptaki aroma yoğunluğuyla eşleştirebiliriz. Ayrıca domates soslu veya limon katılmış asitli-ekşi yemekleri, yüksek asitli şaraplarla; tatlı yemekleri, tatlı şaraplarla; kırmızı etleri yüksek tanenli şaraplarla eşleştirebiliriz. Bunun yanı sıra yağlı, acılı veya tuzlu yemeklerle yüksek tanenli, kırmızı şarapları eşleştirmekten kaçınmalıyız.
Şarapları filtrelemek için balık tutkalı ve diğer hayvan proteinleri gibi maddeler kullanılır. Bu süreçte bu maddelerin şarabın içerisinde kalmamasını garanti etmek çok güçtür. Çoğu vejetaryen için üretim sürecinde hayvansal bir ürün kullanılmış olması, üründen kaçınmaları için yeterli bir sebeptir. Vejetaryenlere uygundur ibaresiyle etiketlenmiş şaraplar, balık tutkalı ile filtrelendirilmemiştir. Aşırı vejetaryenler ise filtrelemede hiçbir hayvan proteini kullanmaz.
Şarap tadımında, burunda keşfedilecek en yaygın hata, mantar (buşone) kokusudur. Farklı dillerde “bouchonné” veya “corked” olarak adlandırılan bu koku, mantar üretiminde beyazlatma işlemi sırasında yapılmış olan bir hatadan kaynaklanır. Buşone kokusunun zayıf olması durumunda, şarabın taze ve meyveli aromaları kaybolur; güçlü olması ise şaraba keskin, küflü veya ıslak kartona benzer bir koku verir.
Sommelier; bir restaurantta ya da otelde, tüm içeceklerin tedariğinden, stoklamasına, menüleştirilmesinden, satışına kadar sorumlu olan kişidir. Bir anlamda içecek direktörüdür: alkollü veya alkolsüz tüm içecekler ile bu içeceklerin yemeklerle uyumuna kadar herşeyden sorumludur. Bu anlamda mekana gelen misafirlere menü danışmanlığı da yapar. Tüm dünyada, önemli ve prestijli restaurant ve otellerde mutlaka en az bir sommelier çalışmaktadır.
İran’daki Shiraz kentiyle aynı ismi taşıması sebebiyle buradan doğduğu düşünülen Syrah’ın, 1999 yılında DNA profili çıkartıldığında, Güney Doğu Fransa’ya ait iki üzümün (Dureza ve Mondeuse Blanche üzümlerinin) çaprazlaması olduğu ortaya çıkmıştır. Asma, Avustralya’da yetiştirilirken üzüm adının yanlış harflerle (Scyras) yazılması sonucu isim Shiraz olarak anılmaya başlanmıştır. Syrah ve Shiraz günümüzde aynı üzüme farklı bölgelerde verilen isimlerdir. Üzümün Fransa’daki adı Syrah olup, Yeni Dünya’da (Avustralya) ise Shiraz olarak adlandırılmaktadır.
Türk mutfağının vazgeçilmez lezzeti kuru fasulye; etli, sucuklu, pastırmalı veya sade olarak pişirilebilir. Bu lezzete geleneksel olarak üzüm hoşafı eşlik eder. Hoşafın tatlı lezzeti kuru fasulyenin hafif baharatlı ve acılı tadıyla denge sağlar. Yemek ve şarabın birbiri ile gösterdiği ahenk de buna benzer. Tuzlu yemeklere en iyi tatlı şaraplar eşlik eder. Misket üzümlerinden üretilmiş yarı tatlı ya da tatlı bir şarap kuru fasulye ile tüketildiğinde benzer bir uyum sağlar.
Mantarın kuruyarak hava geçirmesini engellemek amacıyla şarabın yatık saklanması tavsiye edilir. Mantar şarapla temas ettiğinde ıslanır ve şişer. Böylece şarap oksijene karşı korunmuş olur.
Şarabın dekantasyonu yani havalandırılması amacıyla kullanılan araçlara karaf adı verilir. Çoğunlukla camdan üretilen karaf sürahi formundadır.
Şaraplar açılıp oksijenle temas ettiklerinde aroma ve lezzeti ortaya çıkar. Her şarapta dekantasyon (havalandırma) işlemine gerek yoktur. Genç beyaz şaraplarda havalandırmanın faydası olmazken, yıllandırılmış beyazlarda kısa süreli havalandırma aromaların uyanmasını sağlar. Kırmızı şaraplarda ise dekantasyon işlemine daha çok ihtiyaç vardır. Yıllanma sebebiyle oluşan tortular bu işlemle şaraptan ayrılırken; yüksek tanenli genç şaraplar havalandırma ile daha yumuşak bir içim kazanır. Çok yaşlı şaraplarda ise neredeyse hiç tanen kalmadığından, oksijenle ani temasında şarap bozulabilir.
IWSA, şarap ve yüksek alkollü içki kültürünü geliştirmek, alkollü içki ve servisi ile ilgili tüm konularda bilgilendirme ve iletişim platformu yaratmak amacıyla kurulmuştur. Turizm ve alkollü içki sektörünün Türkiye’deki gelişimine katkı sağlamakla birlikte; seçkin eğitim ve atölye programlarının yanı sıra zengin, farklı konu ve dillerdeki kütüphanesi ile de hizmet vermektedir. IWSA, dünyanın şarap ve yüksek alkollü içkiler konusunda uzman ve saygın kuruluşu “Wine & Spirit Education Trust (WSET)” programlarının Türkiye’deki ilk ve tek temsilcisidir.
Kadeh; görünüm, koku, tat ve yapı üzerine mümkün olan en iyi duyumları alabilmek için önemlidir. Bordeaux tip kadehler; taneni yüksek, asidi orta düzeyde şaraplar içindir. Şarabı dilin ortasına yönlendirerek meyve, tanen ve asit dengesini sağlar. (Cabernet Sauvignon, Merlot, Boğazkere, Öküzgözü-Boğazkere, Bordeaux şarapları vb..) Bourgogne tip kadehler; asidi yüksek, taneni orta düzeyde şaraplar içindir. Şarabı dilin ucuna yönlendirerek meyvemsiliği vurgular, asidi dengeler. (Pinot Noir, Kalecik Karası, Narince vb..) Kesik ağız, şarabın dilin üzerine rahatça akmasını sağlarken; yuvarlatılmış ağız, şarabın dilin üzerine akışını engelleyerek şarabın asiditesini vurgular ve sertlik verir.
Şarabın en büyük düşmanlarından biri oksijendir. Şişenin ağzını kapatan mantarın aşırı nemden bozularak ya da yatık saklanmayan şişelerde mantarın kuruyarak hava geçirmesi sonucu, şişenin içindeki şarap okside olur. Oksidayon bir şarap kusuru olarak ifade edilir. Üretim aşamasında olabileceği gibi şarap şişelendikten sonra da oksidasyon ortaya çıkabilir. Sirke kokusu çok ciddi oksidasyon belirtisiyken, ceviz, uhu, aseton ve çürük elma kokusu da özellikle genç ve düşük alkollü şaraplarda oksidasyonu gösterir. Bunun dışında özellikle alkolü ve asidi düşük beyaz şaraplarda şarabın yapıldığı üzümden kaynaklanan ve fermantasyon sırasında ortaya çıkan oksidasyon kendini sabun ve mum kokusuyla belli eder. Bunların dışında Sherry (bkz.soru sherry)gibi şaraba özel bir tat katmak amacıyla bilinçli olarak okside edilen şaraplar da vardır. Böyle özel şaraplar için özellikle ceviz aranan bir aromadır. Bu tip şaraplarda ceviz kokusu hata kabul edilmez.
Şarabınız sızdırmamış, hava almamış olmalıdır. Sızdıran şaraplar oksijenle temas ederek bozulmakta; hava da şaraba bayat bir tat vermektedir. Şişenin ağzındaki kapsül şişeye yapışmışsa veya etikette şarap lekesi bulunuyorsa şarap önceden sızdırmış olabilir. Uzun süre dik saklanmış şaraplarda mantarın kuruması ve şarabın havayla teması söz konusu olabilir. Uzun süre güneş ışığına kalmış şaraplar ise bozulmus olması muhtemeldir. Bazen renginden bazen de tadına bakarak ancak anlayabilirsiniz.
Bordeaux’daki Graves AC bölgesinin güneyinde yer alan bir bölgedir. Ana üzüm türü Semilion olsa dahi, şaraba asidite ve aromatik meyve aromaları kazandırmak için Sauvignon Blanc da kullanılır. Şaraptaki tatlılık, yüksek asidite ile dengelenir, dolgun gövdeli, yüksek alkollü, narenciye, botrytis(limon, şeftali) ve bazen de meşe(vanilya, tütsü, kahve) aromalarına sahip şaraplar ortaya çıkar. Şişede olgunlaşırken ise bitkisel aromalar geliştirebilir.(bkz. aroma chart)
Bir şarabı diğer bir şaraptan daha pahalı yapan; • Şarabın nasıl üretildiği, • Şarabın kökeni, apelasyon? • Belirli üzüm çeşitlerine olan taleptir.
Champagne => Köpüren şarap Loire Valley => Çoğunlukla beyaz Alsace => Çoğunlukla beyaz Burgundy => Kırmızı ve beyaz Bordeaux => Kırmızı ve beyaz Cotes du Rhone => Çoğunlukla kırmızı Languedoc-Roussillon => Kırmızı ve beyaz
Şarapların yıllandırılmasını etkileyen faktörleri şöyle belirtebiliriz: • Üzüm türü • Üretim tekniği • Saklama koşulları • Üretim yılı (rekolte)
Şarapta aslında tıpkı insan gibidir. Doğar, büyür sonra olgunlaşır ve ölür. İnsanlar nasıl doğdukları gün gibi aynı kalmıyorsa şarap da yıllandıkça sürekli değişim gösterir. Bu süre içinde uygun şartlar altında saklanması, şarabın potansiyelini yansıtabilmesi açısından çok önemlidir. Şaraplar yıllandıkça; renkleri, kokuları, tanen ve asit miktarları değişim gösterir. • Kırmızı şarapların renklerinde, mor tonlardan yakut ve kiremitimsi tonlara; beyaz şaraplarınkinde ise açık limon tonlarından koyu altın sarısı, kehribar renklerine doğru geçiş görülür. • Sadece kırmızı ve roze şaraplarda bulunan tanenin miktarı zamanla azalır ve sonunda yok olur. • Asidite miktarı ise, şaraplar yıllandıkça azalır ancak tanenin aksine hiçbir zaman tam anlamıyla yok olmaz.
Üst kalite bir İspanyol şarabı için en önemli bölge Rioja DOCa’ dır (Bkz. DOCa).Bu bölgedeki başlıca üzüm türü ise Tempranillo’ dur. Bu üzüm türünden dolgun veya orta gövdeli, orta asitli ve orta tanenli, kırmızı meyve aromaları(çilek vb..) içeren kırmızı şaraplar üretilir. Geleneksel stildeki Rioja’lar meşede olgunlaştırılmalarından ötürü farklı bir karaktere sahiptir. Böylece tanenleri yumuşar ve şaraba hindistan cevizi, vanilya aromaları kazandırılmış olur.
Şarap uygun sıcaklıkta tüketildiğinde aromaları daha doğru algılanır. Şarap olması gerektiğinden daha fazla soğutulursa aroma yoğunluğu azalır; daha fazla ısınırsa alkol aromaların önüne geçer. Beyaz, roze ve köpüren şaraplar; hafif veya orta gövdeli ise 6-8 °C’de, orta veya tam gövdeli ise (meşelenmiş Chardonnay) 10-12 °C’de; tatlı şaraplar ise 6-8 °C’de tüketilmelidir. Kırmızı şaraplarda; hafif gövdeli (Kalecik Karası) şarapların 12 °C’de, orta veya tam gövdeli şarapların (Öküzgözü) 16-18 °C’de tüketilmesi tavsiye edilir.
Kırmızı şaraplar büyük kadehlerde servis edilmelidir. Böylece havanın şarapla temas etme yüzeyi artar ve aromalar ortaya çıkar. Beyaz ve roze şaraplar için orta büyüklükte kadehler gerekir, böylece taze meyve özellikleri kadehin ağzına doğru toplanır ve ısınmaz. Köpüren şaraplar flüt kadehlerde servis edilmelidir, böylece köpüklerin (ve şaraptaki aromaların) etkisi artacaktır ve kalitesi daha iyi izlenecektir. Fortifiye şaraplar, alkolden ziyade meyve özelliklerini ön plana çıkaran, küçük kadehlerde servis edilmelidir. Ancak, kadeh çalkalamaya ve koklamaya izin verecek genişlikte olmalıdır.
Kırmızı şaraplar büyük kadehlerde servis edilmelidir. Böylece havanın şarapla temas etme yüzeyi artar ve aromalar ortaya çıkar. Beyaz ve roze şaraplar için orta büyüklükte kadehler gerekir, böylece taze meyve özellikleri kadehin ağzına doğru toplanır ve ısınmaz. Köpüren şaraplar flüt kadehlerde servis edilmelidir, böylece köpüklerin (ve şaraptaki aromaların) etkisi artacaktır ve kalitesi daha iyi izlenecektir. Fortifiye şaraplar, alkolden ziyade meyve özelliklerini ön plana çıkaran, küçük kadehlerde servis edilmelidir. Ancak, kadeh çalkalamaya ve koklamaya izin verecek genişlikte olmalıdır.
İdeal şarap kadehleri; • Düz, desensiz ve renksiz • Yarısı doldurulduğunda dahi yeterli miktarda şarap alacak büyüklükte, • Ayaklı, (şarabın etkilenmemesi için) • Yuvarlak ve yukarıya doğru daralan, lale formunda, • Mümkünse kesik ağız kısmı ince ve ince camdan üretilmiş olmalıdır.
Genelde kırmızı, bazen de beyaz şaraba, şeker; baharat; kuru veya yaş meyve; hatta brendi katılarak yapılan özel bir sıcak içecektir. Tarifleri, tıpkı sangria gibi sonsuz çeşitlilik gösterse de sıkça rastlanan ortak malzemeler tarçın ve karanfildir. Çoğu tarifte bütün bir portakala karanfiller saplanır. Özellikle narenciye kabukları tadına hoş bir burukluk katar. Kimileri tatlandırmak amacıyla karışıma şeker veya bal; güçlendirmek için de alkol ekler.
Sıcak şarap için İskandinav ülkelerinde Glögg, Almanca konuşulan ülkelerde de Glühwein isimleri kullanılır. Tam kökeni belli olmasa da yazılı tarihte ilk bahsi geçen sıcak şaraplara verilen adlar, modern tıbbın babası Hipokrat’a ithaf edilmektedir. Salgın hastalıkların hâkim olduğu tarihsel dönemlerde bu tür karışımların iyiliğine inanıldığı olmuştur. Bu içeceğin 15. yüzyıla gelindiğinde kuzey Avrupa’nın çoğu köşesine yayıldığı görülür. 4 kişilik sıcak şarap yapmak için:
Malzemeler
• 2 şişe 75 cl Kırmızı şarap
• ½ şişe beyaz şarap
• ½ su bardağı şeker
• 4 çubuk tarçın
• 8 diş karanfil
• Bir tutam yenibahar
• 1 portakal (kabuklarıyla beraber)
• ½ limon (kabuklarıyla beraber)
• 5 çorba kaşığı vişne likörü
• 8 çorba kaşığı acıbadem likörü
Hazırlanışı
• 1 şişe kırmızı şarabı tencereye boşaltın ve tencereyi ısıtmaya başlayın.
• Isınmaya başladığında içine şeker ve baharatları ekleyin.
• Şeker eriyinceye kadar karıştırın; eriyince kalan şarapları, likörleri ekleyip karıştırmaya devam edin.
• Karışımı kaynatmadan ısındığına emin olunca kısık ateşe geçerek, dilimlenmiş limon ve portakalları ekleyin; 1 saat demleyin.
• Sıcak şarabınız içime hazırdır; dilerseniz şeker ekleyebilirsiniz.
En bilindik şampanya kokteylleri Mimosa, Bellini ve Kir Royale kokteylleridir. Mimosa kokteyli, şampanyanın ferah içimi ile portakal likörünün eşsiz lezzetini buluşturur. Malzemeler
• Şampanya
• 25 ml portakal suyu
• Portakal likörü
• 1 dilim portakal
Hazırlanışı: • Şampanya kadehini buzlukta soğumaya bırakın.
• Sonradan kullanılmak üzere bir dilim portakal kesin. • Soğuk şampanya kadehine portakal suyu koyun. • Üzerine şampanya likörü ekleyin.
• Bardağı yarısına kadar şampanya ile doldurun. • Hafifçe karıştırın ve şampanya eklemeye devam edin. Bellini kokteyli, ferah içimi, şampanya veya köpüklü şarapla zenginleştirilen tadı ile günün her saatinde içilebilir. Yapılışı oldukça basit olan Bellini mutlaka şampanya kadehinde servis edilmelidir.
Malzemeler:
• Şampanya veya tercihe göre köpüklü şarap
• Şeftali (her kokteyl için 1 adet)
Hazırlanışı:
• Şeftalileri soyun ve çekirdeklerini çıkartın.
• Soyduğunuz şeftalileri küp şeklinde doğrayın.
• Parçaları blenderda püre haline gelinceye dek karıştırın.
• Her kadehe 4 çay kaşığı şeftali püresinden koyun.
• Karışımın üzerine şampanya ekleyin.
• Şampanya köpürürse köpüklerin inmesini bekleyin.
• Bardağın yarısı dolduğunda kaşık ile karıştırın.
• Kadehin kalanını şampanya ile tamamlayın.
Kir Royale kokteyli, içimi rahat, yapılışı oldukça basit olan ve en çok tercih edilen kokteyller arasında yer alır.
Malzemeler
• Şampanya
• 1 Çay Kaşığı Creme De Cassis (Likör)
• Kiraz
Hazırlanışı:
• Şampanya kadehine iki santim dudak payı kalacak biçimde şampanya koyun.
• Bir çay kaşığı Creme de Cassis ekleyin ve karıştırın
• Kokteyli; flüt şampanya kadehinde servis edin.
• Kadehin içerisine garnitür olarak, kiraz atıp süsleyebilirseniz.
Sangria, meyveli bir şarap kokteylidir. İlk olarak İspanya veya Portekiz’de ortaya çıktığı düşünülen bu içki, bu ülkeler ile Latin Amerika’da yaygın olarak tüketilmektedir. Bu şarap kokteylinin kökeniyle ilgili bir diğer sava göre ise sangria, ilk olarak, Britanya kolonisi olduğu dönemlerde Antil adalarında tüketilmeye başlanmıştır. Bu kokteyli hazırlamak için kırmızı şarap, meyve parçaları, şeker veya bal gibi bir tatlandırıcı, rom ya da votka gibi kuvvetli içkiler kullanılabilir . Sangria tarifi şöyledir: Malzemeler: 1 şişe kırmızı şarap, 2 kaşık bal ya da şeker (tercihen az miktarda suda çözülmüş olarak) dilimlenmiş yarım portakal, dilimlenmiş yarım elma, dilimlenmiş bir limon, yarım çay bardağı rom veya votka, bir su bardağı gazoz, buz
Hazırlanışı: Şarap büyük bir kaseye boşaltılır. Bal veya şeker eklenir ve karıştırılır. Dilimlenmiş meyveler ve rom veya votka eklenir ve karıştırılır. Soğuyana kadar buzdolabına konulur. Servis edilmeden önce gazoz ve buz eklenir. Sangrianın tadının güzel olması, içerdiği şarap kadar kadar meyvelerin sangriaya tadını verebilmesine bağlıdır. Bunun için meyveler küçük parçalar halinde dilimlenmeli ve servisten önce sangrianın dolapta bir süre bekletilmelidir.
Kanada, Almanya ve Avusturya’da üretilen, belirgin meyve aromalarına sahip, yüksek asitli, dolgun gövdeli, tatlı şaraplara Eiswein (ice wine) adı verilir. Bu bölgelerde, sağlıklı üzümler bazen toplanmaz ve asmada bırakılır. Hasat ise kış mevsimde(Aralık sonu veya Ocak başında), üzümler donduğunda yapılır. Bu nendenle üzüm tanelerindeki su, buz haline gelerek yani donarak bağlanmakta ve üzümün asit – şeker oranı yükselmektedir. Donmuş olan bu üzümler ezilir; böylece buz kristallerine ayrıştırılmış olur. Geriye kalan yoğun şekerli şıra, tatlı Eiswein (icewine) yapımında kullanılır.
Şarabın veya Chateau’nun büyüklüğü veya sıradanlığından bağımsız olarak, Chateau tarafından üretilen şaraplar için genelde “Grand Vin” terimi kullanılır. Fransa’da resmi olarak kullanılmaz. Özellikle Bordeaux bölgesinde chateaux üreticileri, ikinci kalite ürünlerini ayırmak için asıl kaliteli şarapları için “Grand vin” ifadesini kullanır. Bunun yanı sıra, bu ifade Alsace bölgesinde 11 dereceden daha yüksek alkole sahip şaraplar için kullanılır.
(d. 18 Mayıs 1048 – ö. 4 Aralık 1131) İranlı şair, filozof, matematikçi ve astronom olan Ömer Hayyam’ın, geçmişte yaşamış birçok ünlünün aksine doğum tarihi günü gününe bilinmektedir. Bunun sebebi, Ömer Hayyam’ın birçok konuda olduğu gibi takvim konusunda da uzman olması ve kendi doğum tarihini araştırıp tam olarak bulmasıdır. Rubailerinde, dünya, var oluş, Allah, devlet ve toplumsal örgütlenme biçimleri gibi hayata ve insana ilişkin konularda özgürce ve sınır tanımaz bir şekilde akıl yürüttüğü görülmektedir. Akıl yürütürken ne içinde yaşadığı toplumun ne de daha öncesi zamanlarda yaşamış toplumların kabul ettiği hiçbir kurala bağlı kalmamış, kendinden önce yaşayanların insan aklına koymuş olduğu sınırları kabullenmemişti. Hayyam, aynı zamanda dünya bilim tarihi için de önemli bir yerdedir. Dünyanın ilk rasathanesini kurmuştur. Günümüzde kullanılan Miladi ve Hicri Takvimlerden çok daha hassas olan Celali Takvimi’ni hazırlamıştır. Okullarda “Pascal Üçgeni” olarak öğretilen matematik kavramı aslında Ömer Hayyam tarafından oluşturulmuştur. Matematik, astronomi konularında dünyanın önde gelen bilim adamlarındandır. Birçok bilimsel çalışması olduğu bilinmektedir. Toplumsal sınıflar arasındaki mücadelelerde iktidarların geniş halk kitleleri üzerinde otoritelerini koruyabilmek adına dini kullanması neticesinde adeta “yobazlığın” iktidara oturtulması; Ömer Hayyam gibi insan aklına ışık tutmaya çalışmış birçok düşünürün “sapkın” ilan edilmesine, genel anlamda toplumsal eğitim seviyesinin düşmesi nedeniyle de Ömer Hayyam’ın şarap ve zevk düşkünü olarak anlaşılmasına sebep olmuştur. Bu nedenle Ömer Hayyam tüm zamanlarda iktidara muhalif olanlar için bir ilham kaynağı olmuştur.
Rubailerinden örnekler; Şarap sonsuz hayat kaynağıdır, iç; Gençlik sevincinin pınarıdır, iç; Gamı yakar eritir ateş gibi, Sağlık sularından şifalıdır, iç.
Bahar geldi; başka bir şey istemem kafamda; Hele akla hiç yer vermem bahar soframda; Şarap, seninleyim bu mevsim, koru beni: Söğüt ağacı, sen de ser gölgeni altıma.
Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok. Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok. Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok. Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.
Dionysos klasik sanatta en fazla işlenen tanrıdır. Çoğu kez saçlarında üzüm salkımları, başında sarmaşıktan bir taç ve elinde thyrsos ile leopraların çektiği bir arabada resmedilir. Güzel ve genç, bazen sakallı, bazen de boğa boynuzludur. Mutluluğu ve vahşeti beraber taşıyan paradoksal bir tanrıdır.
• 12 ana Olimpus tanrısından biri • Bromios (Gök ve Şimşek)
• Taurokeros (Boğa Boynuzlu)
• Tauroprosopos (Boğa Yüzlü)
• Lysios (Kurtarıcı) • Tarihçi Herodot ve seyyah Plutarch’a göre Dyonisos = Mısır Tanrısı Osiris
• Gök ve Şimşek tanrısı
• Şiir, şarkı ve tiyatronun koruyucusu
• Şarabın ve ritüel dansın tanrısı • Ölüm ve yeniden dirilişin tanrısı Dionysos ve Şarap ; MÖ 2. yy: Seyyah Pausanias Dionysos suyu şaraba çevirir. Sofokles’e göre Dionysos şarabı Nysa’da (Afganistan) keşfeder, Tarihçi Philostratus: İskender kenti aldığında törenler vardı (MÖ 326). Romalılara göre de şarabı keşfetti. “Demeter insanlığa buğdayı verdi; Semele’nin oğlu Dionysos ise insana şarabı verdi …” —Euripides, the Baccae (MÖ 484-402)
Dekantasyon yani havalandırma işleminde karaf, tirbuşon ve mum (bir ışık kaynağı veya küçük el feneri) gibi malzemeler kullanılır. Bu malzemelerle aşağıdaki basamakaları takip ederek şarabınızı dekante edebilirsiniz:
• İlk etapta şişenin etrafında bulunan kapşonu bir bıçak yardımıyla çıkarın. Dekantasyon sırasında şişenin boyun kısmında tortunun durumunu gözlemleyeceğiniz için kapşonu tümüyle çıkarmanız gerekmektedir. • Temiz, nemli bir bezle boynun etrafını sildikten sonra yine temiz bir havlu ile kurulayın. Görüşünüzü arttırmak için bir mum yakın.
• Mumu şişenin boyun kısmına tutarak, şarabı yavaş, dikkatli ve sabit bir şekilde karafa dökmeye başlayın. Dekantasyon işlemi yaklaşık bir dakika sürecektir. • Dekantasyon sırasında şişeyi düzeltmeyiniz; aksi taktirde tortu temiz şarapla karışır.
• Boyun kısmında ilk tortu izlerini gördüğünüz zaman dökme işlemini durdurun. Artık elinizde dekantasyon sonrası tortularından arınmış, güzel kokulu, temiz, parlak ve net bir şarap bulunmaktadır.
• Pek çok şarapta en iyi sonuçlar servis edilmeden iki saat önce yapılan dekantasyonla alınır. Yalnızca çok eski şaraplar (50 yıllık veya daha fazla olanlar) karafta uzun süre kaldıklarında, canlılıklarını yitireceklerinden servis edilmeden hemen önce dekante edilmelidir.
Dekantasyon yani havalandırma işleminde karaf, tirbuşon ve mum (bir ışık kaynağı veya küçük el feneri) gibi malzemeler kullanılır. Bu malzemelerle aşağıdaki basamakaları takip ederek şarabınızı dekante edebilirsiniz: • İlk etapta şişenin etrafında bulunan kapşonu bir bıçak yardımıyla çıkarın. Dekantasyon sırasında şişenin boyun kısmında tortunun durumunu gözlemleyeceğiniz için kapşonu tümüyle çıkarmanız gerekmektedir.
• Temiz, nemli bir bezle boynun etrafını sildikten sonra yine temiz bir havlu ile kurulayın. Görüşünüzü arttırmak için bir mum yakın. • Mumu şişenin boyun kısmına tutarak, şarabı yavaş, dikkatli ve sabit bir şekilde karafa dökmeye başlayın. Dekantasyon işlemi yaklaşık bir dakika sürecektir.
• Dekantasyon sırasında şişeyi düzeltmeyiniz; aksi taktirde tortu temiz şarapla karışır. • Boyun kısmında ilk tortu izlerini gördüğünüz zaman dökme işlemini durdurun. Artık elinizde dekantasyon sonrası tortularından arınmış, güzel kokulu, temiz, parlak ve net bir şarap bulunmaktadır.
• Pek çok şarapta en iyi sonuçlar servis edilmeden iki saat önce yapılan dekantasyonla alınır. Yalnızca çok eski şaraplar (50 yıllık veya daha fazla olanlar) karafta uzun süre kaldıklarında, canlılıklarını yitireceklerinden servis edilmeden hemen önce dekante edilmelidir.
Grenache bir siyah üzüm türüdür. Bu siyah üzüm türü İspanya’da Garnacha olarak bilinir, ancak diğer bölgelerin çoğunda, şarap etiketinde Grenache olarak yer alır. Grenache üzümleri yüksek şeker ve düşük asidite düzeyine sahip, ince kabuklu, iri taneli üzümlerdir. Ortaya çıkan şaraplar genelde koyu renkli değildir, ancak oldukça dolgun gövdelidir. Çoğunlukla kırmızı meyve (çilek, ahududu) ve baharat (beyaz biber, meyan kökü, karanfil) aromaları taşır. Olgunlaştıkça baharat aromaları, karamela ve derimsi aromalara dönüşür. Grenache olgunlaşmak için sıcak iklimlere ihtiyaç duyar. İnce kabuklu olması nedeniyle, Grenache üzümlerinden kolaylıkla roze şaraplar yapılır. Bunlar kırmızı meyve aromaları (çilek) içeren, dolgun gövdeli ve sek şaraplar olmaya meyillidir. Bazıları orta derece tatlılığa sahip, hafif gövdeli ve meyveli şaraplardır. Grenache, güney Rhône, güney Fransa ve İspanya’da roze şaraplar için yaygın şekilde kullanılır. Genelde en iyi, genç ve tazeyken tüketilir.
Malik asidin(elma asidi) laktik(süt asidi) aside dönüştürülme sürecine malolaktik fermantasyon adı verilir. Şarabın içinde yer alan sert asitleri yumuşak için kullanılır. Bu sürecin bir sonucu olarak ortaya sütlü(tereyağ, krema)aromalar ortaya çıkar.
Kuzeydoğu İtalya’da üretilen bir köpüren şaraptır. Genelde tank yöntemiyle yapılsa dahi, şişede fermente edilmiş örnekleri de yer almaktadır. Prosecco üzümünden üretilen şaraplar orta gövdeli, sek veya hafif tatlı, kayısı, şeftali aromalarına sahip şaraplardır. Bazıları tamamen köpüren(spumante), diğerleri hafif köpüren(frizzante) şaraplardır.
Şarap üretiminde genelde üzümler yıkanmaz. Üzüm üzerinde toz halde bulunan doğal mikrofloranın kalması tercih edilir. Bazı bölgelerde maya ilave etmeden, üzüm üzerindeki tozda bulunan doğal mayalar ile fermentasyon yaptırılır. Bunun yanında üzüm yıkandığında çok iyi şekilde tekrar kurutulması gerekir. Kalıntı olacak su, şarabın kalitesine negatif etki eder. Üzümün şeker oranının konsantrasyonunun azalmasına yol açar. Bazı işletmeler üzümlerini yıkamaya başladılar. Ciddi yatırımlar ile yıkanan üzümlerin kurutulması için de ekipman kuruyorlar. Yıkamak çok anlamsız ve gereksiz.
Üzüm çeşidine, yetiştirme koşullarına, uygulanan budama şekline, yapılmak istenen şaraba göre alacağınız verim oluşur. Eğer bir şişe (75cl) şarap için ne kadar üzüm gerekir dersek, yine tekniğe ve amaca bağlı olarak değişmekle birlikte, yaklaşık 1 kg üzüm = 1 şişe şarap diye belirtebiliriz.
Giysilerdeki kırmızı şarap lekesini çıkarmak için sizlere yardımcı olacak birkaç pratik yöntem bulunmaktadır. Öncelikle, giysinize kırmızı şarap döktüyseniz ve elinizin altında beyaz şarap varsa, beyaz şarabı lekenin üzerine dökebilirsiniz. Beyaz şarap, kırmızı pigmenti seyrelterek şarap lekesinin kumaştan çıkarılmasını kolaylaştırabilir. Ayrıca şarap lekesi üzerine tuz serpebilirsiniz; serptikten sonra birkaç dakika bekleyip; akar su altında yıkayabilirsiniz. Kumaştaki şarap lekesini çıkarırken faydası olabilen bir başka püf noktası da sodadır. Bu seçenek, özellikle dışarıda yemek yerken işe yarar; çünkü her restoranda soda mevcuttur. Son olarak da temiz bir bezi sodayla nemlendirerek lekeyi emdirebilirsiniz; sonrasında ise şarap lekesi olan bölgeyi akar su altında yıkayabilirsiniz.
Temeli Fransızca’dan gelen ve Türkçe’de karşılığı olmayan bu terim iklim, toprak, topografya, bağ ve insan kavramlarının ilişkisini ifade eder. Terroir şarapçılıkta önemli bir kavramdır; şarabın özelliklerini üzümden çok o üzümün nerede ve nasıl yetiştirildiği belirler. Bunun nedeni ise üzümün, yetiştiği bölgedeki toprak yapısına; topografik özelliklere; güneş ışıklarından etkilenme düzeyine ve su-toprak ilişkisine göre ayrı özellikler kazanmasıdır. Buna göre aynı üzüm cinsini farklı bölgelerde, ya da aynı bölgede, örneğin aynı tepede farklı yamaçlarda, yani topografyası ve aldığı güneş ışığının miktarı değişecek şekilde yetiştirdiğinizde, üretilecek şaraplar birbirinden farklı olacaktır. Şarap üretim felsefesinde ise terroir kavramı şöyle ifade edilir: üzüm kendi karakterini kaybetmeden, kendi toprağında yerinde işlenir ve şaraba dönüşür.
İtalya’ya özgü, orijinali Veneto olan, kurutulmuş üzümlerden yapılan tatlı şarap olup genellikle alkol derecesi yüksektir. Kurutulduktan sonra, sadece sağlıklı olan salkımlar kullanılarak, yeterli asiditesi olacak şekilde erken toplanan üzümler, güneş altında veya “Fruttaio” adı verilen, hava akımı sağlanan odalarda kurutulmaya bırakılır.
Şarabın stiline ve o dönemin iklim koşullarına göre üzümleri kurutma süresi birkaç haftadan 6 aya kadar sürebilir.
Passito stilinde üretilen şaraplara örnek verecek olursak:
Amarone della Valpolicella DOCG Recioto di Soave DOCG Vin Santo DOC Passito di Pantelleria DOC
18 Yaşından büyük olduğunuzu teyit etmek için lütfen doğum tarihinizi girin.
Gün
13
01
31
Ay
Temmuz
Ocak
Aralık
Yıl
2024
1944
2024
BU SİTEYE GİRİŞ YAPABİLMENİZ İÇİN 18 YAŞINDAN BÜYÜK OLMAK ZORUNDASINIZ