Paylaş :

SERDAR PAKTİN: ÇOKLU DUYUSAL DENEYİM

SERDAR PAKTİN: ÇOKLU DUYUSAL DENEYİM

Çoklu Duyusal Deneyim: 

Beş duyunun beşi bir değil ama beşi bir bütün

Çoklu duyusal deneyim, İngilizce ifadesiyle “multisensory experience" Türkiye'de daha sıklıkla duymaya başladığımız ve özellikle gastronomi alanını etkilemeye başlayan bir disiplin. Bundan sonra da, çok daha fazla duyacağız gibi görünüyor. 

Özellikle etkinlik ve deneyim tasarımında ne kadar çok duyusal uyaran üzerinden hareket edersek o kadar derin ve etkili bir iletişim kurabiliriz. Çünkü “deneyimsel" ve “duyusal" özelliği olan faaliyetler insanlarla daha derin bağ kuruyor. 

Çoklu duyusal deneyim (multisensory experience) temel olarak bir şeyi algılamak için birden fazla duyumuzu kullanmamızı gerektiren deneyimlerdir. Aslında, neredeyse yaşadığımız tüm duyusal deneyimler çoklu duyusallık içerir çünkü basit bir film izleme deneyimi hem görme hem de işitme duyuları sayesinde gerçekleşir. Dahası, hayatımızın en önemli hazlarından birisi,​​ tat ve koku duyusunun bileşenleri arasında yer aldığı lezzet algısı, koku duyusu olmazsa %80'den fazlasını kaybediyor.

Yaşadığımız neredeyse tüm deneyimler birden fazla duyunun bir araya gelerek bir algı, duygu veya düşünce oluşturmasıyla şekilleniyor. Bu çerçeveden baktığımızda, özellikle gastronomi ve yeme-içme dünyası insanlarla derinlemesine ve örtülü iletişim kurmak için eşsiz bir alan. Araştırmalar da bu eşsiz alana ne kadar talep olduğunu tasdik ediyor. JWT'nin bir araştırmasına göre “millennial" olarak adlandırılan kuşağın %73 oranında duyularını harekete geçirecek marka deneyimleri yaşamak istediklerini ortaya koyuyor. Yine aynı araştırma, bu kişilerin neredeyse %80'e varan kısmının maddi varlıklara sahip olmak yerine bir deneyim yaşamak istediklerini gösteriyor.

Çoklu duyusal deneyim deyince, akla ilk gelen kurumlardan bir tanesi Bompas & Parr, 2007'de Londra'da kurulmuş bir duyusal deneyim stüdyosudur. Londra'da Big Ben'in üzerindeki yeni yıl havai fişek gösterisini koku ve tat ile zenginleştirmekten tutun da Hilton otelleri için dünyanın ilk vegan süit odasını tasarlamaya kadar eşsiz çoklu duyusal deneyimler sunuyor.

Bu alanda dünyada dikkat çeken uygulamalardan bazıları şunlar:

Gingerline: 

Çoklu duyusal deneyimin dünyadaki ana merkezlerinden birisi olan Londra merkezli bir oluşum. Gingerline Group kendini “alternatif yemek deneyimi uzmanları" olarak tanımlıyor. Bugüne kadar hayatımıza Chambers of Flavour, Night at the Circus ve Planet Gingerline gibi formatlar kazandıran ekip pandemi döneminde de Picnic Hunters adında açık havada geçen gastronomik bir define avı oyunu tasarladılar. Yakında bu formatı uygulamaya başlayacaklar.

Chambers of Flavour benim de katılıp gözlemleme şansı bulduğum bir format. Çok eğlenceli olan bu etkinlikte toplam altı odada altı farklı özel olarak tasarlanmış yiyeceği etkinliğin hikayesi ve performansıyla bağlantılandırılmış şekilde yiyorsunuz. İki saatlik bir yolculuğun sonunda unutulmaz bir akşam yemeğini performatif bir çerçevede yiyip yakınınızdakilerle birlikte çok eğlenceli bir zaman geçirmiş oluyorsunuz.

The Lost Estate:

 The Lost Estate de yine İngiltere'de faaliyet gösteren bir çoklu duyusal deneyim uygulayıcısı. In Night's Darkling Glory, The Great Masked Ball ve The Great Christmas Feast gibi performans sanatları ve müzik ekseninde oluşturdukları çoklu duyusal deneyim ortamında katılımcılara bir hikayenin içinde akşam yemeklerini yeme ve hikayenin bir parçası olma imkanı sağlıyorlar. 

En son düzenledikleri The Lost Love Speakeasy deneyiminde, 1920'li yıllar ABD'sinde içki yasağı döneminde ortaya çıkan Speakeasy ortamlarını yeniden canlandırdıkları canlı müzikli bir bar deneyimi ve etrafında bir performans tasarladılar.  

Le Petit Chef:

Le Petit Chef, Belçikalı bir üç boyutlu tasarım stüdyosu olan Skull Mapping tarafından 2015 yılında yemek deneyimini derinleştirmek için tasarlanmış bir video mapping uygulamasıydı. İlk videolarını Youtube'a koyduktan sonra kısa zamanda 30 milyondan fazla izlenmiş ve sonrasında bu deneyimi geliştirerek farklı hikayeler oluşturmuşlar. Şu ana kadar dünyada 20'den fazla ülkede gerçekleştirilen farklı etkinliklerle Le Petit Chef deneyimini pek çok insana yaşatmışlar.

Bugüne kadar pek çok etkinlik, konferans, televizyon programı, festival ve benzeri etkinlikte bu deneyimi uygulayan ekip yakın zamanda Le Petit Chef and Friends adındaki deneyimle kendi aralarında yarışan dört şefin yer aldığı bir deneyim kurgulamışlar. 

Bu deneyimde de yukarıdaki örneklerden farklı olarak çoklu duyusal deneyimin teknoloji yardımıyla oluşturulduğu bir örnek görüyoruz, fakat hepsinde ortak olan nokta etkileşimli ve katılımcı bir ortam yaratıyor olmaları. Zira, çoklu duyusal deneyim olabilmesi için katılımcının aktif bir şekilde duyularını dahil edebiliyor olması gerekiyor.

Ultraviolet by Paul Pairet:

Üç Michelin yıldızlı ve dünyanın en pahalı ikinci restoranı olan Ultraviolet Şangay'da Paul Pairet tarafından kuruldu. Le Petit Chef konseptine benzer bir şekilde video mapping teknolojisi kullanılarak 22 üründen oluşan bir menü deneyimi sunuyor. Sunumundan, akışına, kokulardan, dokulara kadar her şeyin özenle tasarlandığı bu deneyimi günde sadece 10 kişi yaşayabiliyor ve rezervasyon yaptırabilmek için aylarca beklemek gerekebiliyor.

Paul Pairet'in psikotat (psychotaste) kavramıyla açıklamaya çalıştığı şey, zengin bir çoklu duyusal deneyim ortamı tasarlayarak insanların yemeğe dair algısını diğer duyularını da etkileyerek yükseltiyor. Pairet bu konuda tüm kontrolün tasarımcıda olmasının önemli bir nokta olduğunu ifade ediyor. Örneğin, zamanlama: yani yemeğin ne zaman başlayacağı ve biteceğine, neyin ne zaman yeneceğine tasarımcı karar veriyor. Ultraviolet'te, her şey önceden düşünülmüş ve önceden tasarlanmış durumda, böylece katılımcıya sadece bu duyusal macerayı yaşamak ve tadını çıkarmak kalıyor. 

Biz de temaset olarak, Pairet'in tasarımcının rolü konusunda söylediklerine katılıyoruz ve tasarımlarımızı benzer anlayışıyla yapıyoruz. Bu konuda daha detaylı bilgi için Paul Pairet'nin 2018 yılında 50 Best Talks'ta yaptığı konuşmayı izleyebilirsiniz.​

Bompas & Parr:

Londra merkezli duyusal deneyim tasarımı stüdyosu olan Bompas & Parr, bu alanda çalışan stüdyolar arasında dünyada en bilineni. Mavi renk üzerine kurulu bir kafe kurgulayarak mavinin tadını, rengini, kokusunu ve sesini bile tasarlayan ekip katılımcılara mavi rengi tam bir duyusal şölene çevirmiş. Innocent markası için yaptıkları bu deneyim ile insanlara unutulmaz bir çoklu duyusal deneyim ortamı sağlamışlar.

Bunun dışında, yakın zaman önce Hilton London Bankside Hotel ile işbirliği yaparak onlar için “yaratıcılığı ortaya çıkaracak" bir toplantı odası tasarımı yapmışlar. Bu tasarım ile yaratıcılığı destekleyecek çoklu duyusal bir ortam tasarlayarak adını da Antik Yunandan esinlenmek suretiyle The Agora koymuşlar. Bompas & Parr bunlar gibi birçok projeye ve tasarıma imza atıyor ve markalar, kurumlar ve ürünler için derin temas noktaları yakalayarak unutulmayan anılar oluşturacak duyusal deneyimler tasarlıyor.

Temaset duyusal deneyim tasarımı stüdyosu:

M. Hakan Patır ile birlikte 2014'ten bu yana, Tasty Cinema ile başlayan çalışmalarımızı temaset adını verdiğimiz “duyusal deneyim tasarım stüdyosu" çatısı altında birleştirdik. Bu stüdyo ile Türkiye ve yurtdışında marka, şirket ve kurumlar için duyusal etkileşimler üzerine kurulu deneyimler tasarlıyoruz. Bu anlamdaki ürünlerimizden ilki Tasty Cinema, koku ve tat alma duyularını dahil ederek film izleme keyfine yepyeni bir anlam katan, leziz bir deneyimdir. IWSA bünyesinde düzenlediğimiz Tasty Cinema etkinliklerinde IWSA'daki uzmanların katkılarıyla tasarladığımız deneyimler büyük beğeni topluyor.

Pandemi sürecinde ise online, interaktif ve eğlenceli bir quiz formatı geliştirerek evlerinde mahrum kalmış olan takipçilerimizle gastronomi, sinema ve farklı konseptler etrafında özel konuklarımızla beraber eğlenceli bilgi yarışmaları hazırladık. Çoklu duyusal deneyim hakkında Gastereamag için yazdığımız yazıda bu konunun devamını okuyabilirsiniz: “İnsan hissettiklerini asla unutmaz

                                                                                                                                                                           

Son yıllarda Türkiye, özellikle gastronomi alanındaki yükselişle beraber, çoklu duyusal deneyim alanında önemli gelişmeler gösterdi. Bu olumlu gelişmenin yanında, etkinliklerin tasarım ve yaklaşımlarında çoklu duyusallığı temel alarak iyileştirilebilecek çok şey var.

Lakin, bu iyileştirmeleri gerçekleştirebilmek için, önce sektör olarak bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor: Bir deneyimin kaç kişiye yüzeysel temas ettiği kadar, bir kişiye ne kadar derinlemesine temas ettiğinin önemini kabul etmeliyiz. Bu yaklaşımı benimsersek çoklu duyusal deneyim alanında daha hızlı ve etkili bir gelişim sağlayabiliriz. Böylece, dünyada gördüğümüz bu etkileyici örnekler gibi markalanmış ve katma değer yaratan farklı deneyimler daha fazla ortaya çıkabilir.

Serdar Paktin
Serdar Paktin

Kültürel ve Duyusal Kodları Anlamlandırma Danışmanı

İlginizi Çekebilir

Nespresso
Nude
Nude
IWSA Logo